Olan biten

Çuval olayına dair yazışmalar

5 Mayıs 2003 tarihini taşıyan, yani “Çuval Olayı”ndan tam iki ay önce, ABD’nin Irak’ı işgal harekâtını başlatmasından ise 45 gün sonra yazılan bu kriptoda, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün kaleminden çıkan üç mektupla, 28 Nisan 2003’te Türk ve Amerikan Özel Kuvvetleri arasında yapılmış bir görüşmenin zabıtları var.

Ancak bu mektupları ve zabıtları okumaya başladığınızda, metinlerin içinden bir “hayaletin” geçtiğini de hemen farkedeceksiniz. Metinlerde, üstü örtülü atıflar dışında doğrudan ele alınmasa da, Türkiye ile ABD arasında ciddi bir gerginlik vesilesi olduğu anlaşılan, Amerikan tarafının Türk askeriyesine ültimatom benzeri talimatlar vermesine, Türk Genelkurmayı’nın da bundan duyduğu rahatsızlığı bildirmesine neden olan o “hayalet,” 22-23 Nisan 2003’te Kerkük’te yaşanan olaydı.

22 nisanda, Erbil’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı’nda görev yapan bir time mensup Türk askerî personeli, “Türkiye’den gelen bir insani yardım konvoyuna eskortluk etmek” gerekçesiyle gittikleri Kerkük’te gözaltına alındılar; ertesi gün de, Amerikan askerî personeli eşliğinde Irak’tan sınırdışı edilerek, Türkiye’ye geri gönderildiler.

Söz konusu timin bu olaydan birkaç saat sonra Irak’a döndüğünü; on hafta sonra yaşanacak olan “Çuval Olayı”nın arkaplanında da işte bu sınırdışı ve geri dönüş hadiselerinin belirleyici rol oynadığını savunanlar var. Ama biz, o tartışmaya şimdilik girmeksizin, 22-23 Nisan 2003 hadiselerinin Türk-Amerikan askerî diyaloguna nasıl yansıdığını ortaya koyan dört ayrı belgeyi dikkatinize sunuyoruz.

Özkök, ABD’ye üç mektup yazdı

Tarih, 5 Mayıs 2003. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde Siyasi-Askerî İşlerden sorumlu Müsteşar Stuart Brown’ın Washington’a gönderdiği telgrafın başlığı: “Irak: Türk Genelkurmay Başkanı (Hilmi) Özkök’ten Genelkurmay Başkanı (Richard Bowman) Myers ve CINCEUR (ABD Avrupa’daki Kuvvetleri’nin Başkomutanı General James) Jones’a mektuplar.” Telgrafın tam metni şöyle:

(1)5 Mayıs 2003’te Büyükelçilik, Türk Genelkurmay Başkanı General Özkök’ten üç mektubun nüshalarını aldı. (1) Genelkurmay Başkanı General Myers’a yazılmış 30 nisan tarihli bir mektup (metin için ikinci paragrafa bakın), (2) Genelkurmay Başkanı Myers’a yazılmış 1 mayıs tarihli mektup (metin için üçüncü paragrafa bakın) ve (3) SACEUR (Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı) General Jones’a yazılmış 1 mayıs tarihli bir mektup (metin için dördüncü paragrafa bakın).

Genelkurmay Başkanı Myers’a gönderilen ilk mektup, büyük ölçüde Kuzey Irak üzerinde duruyor: ABD güçlerinin Kuzey Irak’taki Türk özel kuvvetlerine muamelesini protesto ediyor ve onların oradaki varlığını açıklamaya ve haklı göstermeye çalışıyor. Ayrıca, PKK/KADEK tasfiye edildiğinde ve bölge güvenli olduğunda Türk güçlerinin yeniden konuşlandırılmasını (Türk birliklerinin Kuzey Irak’tan çekilmesi kastediliyor), ABD ve Türkiye’nin birlikte ele alabileceklerini de söylüyor.

General Myers’a yazılan ikinci mektup (SACEUR Jones’a yazılan mektup gibi), Türkiye’nin, Irak’ta NATO öncülüğündeki operasyonlara katkı sunması teklifinde bulunuyor ve Türkiye’deki NATO karargâhının bu amaçla kullanımı için NATO’nun desteğini istiyor. Nihayet, beşinci paragraf, 28 Nisan 2003’te CJSOTF-N ( Açılımı “Birleşik Ortak Özel Operasyon Görev Gücü-Kuzey” diye tercüme edilebilecek olan ama kısaca “Viking Görev Gücü” olarak bilinen komutanlık, 2003-2004 döneminde Irak Savaşı’nın Kuzey Cephesi’nden birinci derecede sorumluydu) Komutanı Albay Cleveland ile Silopi’deki Türk Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı arasındaki toplantının zabıt tutanaklarına yer veriyor.

Kerkük’teki olayı çok abarttınız
ÖZKÖK-MYERS: TÜRKİYE’NİN IRAK KONUSUNDAKİ KAYGILARI

(2) Türk Genelkurmay Başkanı General Özkök’ün Genelkurmay Başkanı General Myers’a mektubunun metni başlıyor:

Sayın General Myers,

Kuzey Irak’taki ABD Özel Kuvvetleri’nden gelen yeni mesajlar cesaretlendirici değil. Bu nedenle size görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Bilindiği gibi, 1997’den beri Kuzey Irak’ta sınırlı sayıda Türk birliği bulunmaktadır. Bu eylem, KDP ( Mesut Barzani’nin liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi) ve KYB (Celal Talabani’nin liderliğindeki Kürdistan Yurtsever Birliği) ile tamamen koordine edilmiştir. Bu sınırlı asker konuşlandırmasının esas amacı, PKK/KADEK teröristlerinin Türkiye’ye sızmasını önlemenin yanı sıra erken uyarı ve istihbarat toplanmasıdır. Bölgede, Türkiye için ciddi tehdit oluşturan neredeyse 5 bin terörist vardır.

Bu nedenlerle, PKK/KADEK varlığının tasfiye edilmesi ve bölgede tam denetimin sağlanması ertesinde, Kuzey Irak’taki Türk askerî mevcudiyetini, biz, beraberce, değerlendirebiliriz. Temin edildiği(niz) üzere, bu birliğin genel olarak, ABD operasyonları üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur. Arzulanan nihai-duruma, karşılıklı anlayış ve nesnel kıstaslara dayalı ikili görüşmeler yoluyla erişebileceğimiz aşikârdır.

Bunu akılda tutarak, ben Kerkük’te kısa süre önce yaşanan olayın abartılı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, General Osman’ın (O sırada Kuzey Irak’taki Birleşik Görev Gücü’nün komutanlığını üstlenmiş olan ABD Deniz Piyadeleri Korgenerali Henry P. Osman) karargâhı bu faaliyetten haberdar edilmişti. İkincisi, bölgede herkes hafif silahlar taşıma eğilimindedir. Türklerden, Kürtlerden ve Türkmenlerden oluşan bu timdekiler, kendi güvenlikleri için gerekli olanın dışında ilave silah taşımıyorlardı. Konvoy durdurulduğunda, anlaşmazlığı çözüme kavuşturmaya yardımcı olmak amacıyla başkaları da geldi. Ancak yanlış anlaşıldılar ve çok bariz nedenlerle Türkiye’ye geri gönderildiler.

Türkiye’nin bu olaydaki düşük profilli tavrı, hiçbir surette, Türk timinin hatalı davranmış olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksine, yukarıda belirtildiği gibi, Türk yaklaşımının altında yatan unsur, Türk-Amerikan ilişkilerine atfettiğimiz önem olmuştur. Alt kademelerin yanlış yorumlarının ve hatalı değerlendirmelerinin ilişkilerimize ters bir etki yapmasına izin verilmemelidir. Bu bağlamda, bu tür gergin ve öznel yaklaşımları her iki taraf için de kabul edilemez bulmaktayım.

Kısa zaman dilimlerinde karşılanması gereken ültimatom benzeri talepler, dostane ilişkilerimize zarar verebilir. Biz birbirimize karşı değiliz. Bölgedeki askerî birliklerimiz de (birbirine karşı) değildir. Bu tür talihsiz açıklamaların, uzun zamandır zor koşullar altında çalışan bazı yetkililerin hissiyatından kaynaklandığını varsayıyorum. Bu tür açıklamaların tekrarlanması endişe verici bir atmosfer yaratmaktadır.

Mesela, 28 nisanda Erbil’deki toplantı sırasında 10’uncu ABD Özel Kuvvetler Grup Komutanı Albay Cleveland tarafından yapılan açıklamalar kabul edilemez nitelikteydi. Bilhassa, Irak Özel Temsilcisi Sayın ( Zalmay) Khalilzad’la Özel Kuvvetler timlerine Habur Kapısı’nda yapılana bir intikam olarak atıfta bulunmak, hiç kuşku yok ki böyle bir subayın haddi değildir. (Bu cümlenin İngilizce orijinali gramer olarak hatalı, dolayısıyla anlamı da tam net değil. Dileyenler, metnin İngilizce orijinaline Taraf’ın internet sitesinde ulaşabilir.)

Bilindiği gibi, Sayın Khalilzad’ın yakın korumalarının bazıları, geri dönecekleri yönünde yazılı taahhütleri olmasına rağmen Irak’ta kalmışlardır. Sınır kapısındaki Türk yetkililerin de kendi üst makamlarıyla istişare yapmaları gerekmiştir ki, bu da elbette zaman almıştır. Bu süreç boyunca, Sayın Khalilzad ve yardımcıları Vali Yardımcısı tarafından misafir edilmişlerdir. Akabinde de, kısa bir süre sonra, kendisinin ve ekibinin Türkiye’ye girmelerine izin verilmiştir.
4 Temmuz 2003’teki baskından iki ay önce Genelkurmay Başkanı Özkök ABD’ye üç mektup yazmış, Washington ültimatom vermiş.

Özel Kuvvetler meselesine dönersek, böyle bir birimi Türkiye’den Irak’a gönderme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Bu konuda bir yetkim olmamakla birlikte, sizinle konuştuktan sonra, özel kuvvetleri, siyaseten halihazırda kabul edilmiş olan NILE (Kuzey Irak İrtibat Elemanları) timlerinin kapsamına sokan bir dizi işlem gerçekleştirdim.

Kuzey Irak’taki kalışlarının uzamasına gelince, düşünmemiz gerektiğini söyledim ki, bu da bir tür esneklik yansıtıyor. (Burada da doğru bir İngilizce kullanımı söz konusu değil; Özkök bu cümleyi, “Kuzey Irak’taki kalışlarının uzamasına gelince, bir tür esneklik yansıtacak şekilde düşünmemiz gerektiğini söyledim” anlamına da kullanmış olabilir ama cümle gramer olarak her iki anlamı da tam karşılamıyor.)

Daha önce, Kuzey Irak’taki birliklerimizin yerleri konusunda net açıklamalar yapmıştık. 23 Mart 2003’te ODC’ye (Ankara’da bulunan ABD’ye ait “Savunma İşbirliği Bürosu” kastediliyor. ODC’ler, ABD’nin çeşitli ülkelerle askerî işbirliğini ve savunma alanında eşgüdümü sağlamak üzere kurduğu, Türkiye gibi bazı ülkelerde büyükelçilik bünyesinden mekânsal ve idari anlamda özerk çalışan, genellikle başında bir general olan ve şeffaflıktan yoksun olmalarının da etkisiyle, faaliyetleri şüphe çeken birimlerdir.) bu yerlerin koordinatlarını açıklayan yazılı bir bildirimde de bulunduk. Dahası, ben kişisel olarak, Bakan Powell’a (dönemin Dışişleri Bakanı ve ABD’nin eski Genelkurmay Başkanı Colin Powell) Türk askerlerinin toplam sayısının 1500 civarında olduğunu bildirdim. Asker sayılarını, başlıca silahlarını ve muharebe araçlarını içeren ayrıntılı bir belgelemeyi de, talep üzerine, yaptık.

Savaş alanında küçük yanlış anlamaların ve sorunların, genel olarak ilişkilerimize zarar vermesinden korkuyorum. Bu tür sorunları, yapıcı bir tutumla çözmek için azami gayret göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Esas amacımız, ilişkilerimizin kötüye gitmesini önlemek olmalıdır. Ben, askerler olarak bizim hâlâ bu açıdan oynamamız gereken önemli bir rol olduğuna inanıyorum. Benzer olayları önlemek için, yapmamız gereken şey, asker ve sivil heyetlerle biraraya gelmek ve Kuzey Irak’taki temel düzenlemeleri konuşmaktır. CENTCOM’un (Merkez üssü Florida’da olan ABD Merkezî Kuvvetler Komutanlığı) devreye girmesi, savaş alanında böyle bir girişimden sonra gerçekleşmelidir.

Bu ani talepler hiç de yapıcı değil

Daha önce de konuştuğumuz gibi, yanlış anlamayı önlemek için faaliyetlerimiz şeffaf olmalıdır. Benim, şu an için tekrarlamak istediğim şey de budur. Ültimatombenzeri açıklamaların, ani ve beklenmedik taleplerin, ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi açısında hiç de yapıcı olmadığı kanaatindeyim.

Sonuç olarak, kısa süre önceki gelişmelerin ikili ilişkilerimiz açısından zor bir ortam yaratmaması yönündeki samimi dileğimi ifade etmek isterim. Bunu akılda tutarak, karşılıklı anlayış ve işbirliğinin, karşılaşabileceğimiz bütün muhtemel engellerin üstesinden geleceğine olan kesin inancımı yeniden vurgulamak isterim. Bundan dolayı, geçmişteki olayların müstakbel ilişkilerimize hâkim olmasına izin vermemeliyiz. Bu yönde her türlü görüşmeye ve işbirliğine hazırız; Irak’ın yeniden inşası aşamasına ve bir İstikrar Gücü oluşturulmasına muhtemel Türk katkısı da buna dahildir. İkili ilişkilerimizi geliştirmek için elimden geleni yapmayı sürdüreceğimden emin olabilirsiniz.

Saygılarımla,

CC: General James L. Jones (Mektubun bir kopyasının da, Orgeneral Özkök tarafından Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Jones’a gönderildiği anlaşılıyor.)

NATO girsin, biz de girelim
TÜRKİYE IRAK’TA NATO LİDERLİĞİNDEKİ OPERASYONLARA KATILMAYI TEKLİF EDİYOR

(3) Türk Genelkurmay Başkanı Özkök’ün Genelkurmay Başkanı Myers’a yazdığı 1 mayıs tarihli mektup başlıyor:

Sayın General Myers,

Etrafındaki geniş bölgede, hem siyasi hem askerî açıdan uzun-erimli sonuçlar vermesi muhtemel olan Irak’taki savaşın, Koalisyon güçlerinin hızlı ilerlemesi sayesinde uzun sürmemiş olmasından memnuniyet duymaktayız.

Ancak, Irak’ta savaş sonrası dönemin yeni ve talepkâr bazı güçlükleri beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Bu, kuşkusuz, uluslararası topluluğunun ve onun bir parçası olarak, özellikle savaştan mustarip bu ülkede kalıcı asayiş, güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanması amacına yönelik olarak ziyadesiyle bir rol oynayabilecek olan ve oynaması gereken NATO’nun yoğunlaştırılmış, birleşik ve eşgüdümlü gayretlerini gerektirecektir. Geniş tecrübesi sayesinde, NATO’nun, böyle önemli ve tarihî bir rol üstlenmeye kuşkusuz muktedir olduğunu söylemeye gerek yoktur. İletişim hattı olarak hizmet verebilecek, Irak’a komşu bir ülke olarak Türkiye, NATO Konseyi’nin kararlaştıracağı böyle bir operasyonun parçası olmaya hazırdır.

Türkiye, bir yandan jeostratejik açısından kendine özgü konumunun avantajlarını taşırken, sınırları etrafındaki birçok bölgesel gerginliğe ve krize de kaçınılmaz biçimde açık durumdadır. Bölgede gelişen olaylar karşısında, bu potansiyel krizlerle başa çıkmanın yanı sıra NATO’nun genişleyen ilgi alanında kollektif barış ve istikrarın sağlanması ve güçlendirilmesinde de, Türkiye’deki NATO Karargâhı’nın daha da fazla önem kazanacağına inanıyoruz.

Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 4’üncü maddesi kapsamında başlatılan, Irak’ın herhangi bir hasmane girişimini caydırarak Türkiye’nin öz savunmasını güçlendirmek amaçlı “Operation Display Deterrence” (NATO’nun 20 Şubat-16 Nisan 2003 tarihleri arasında Türkiye’ye destek amacıyla gerçekleştirdiği Caydırıcı Teşhir Operasyonu) çerçevesindeki sağlam desteğiniz ve işbirliğiniz için size teşekkür etmek isterim. Bu operasyonun, saptanan bütün hedeflerine ulaşarak, başarıyla gerçekleştirilmesinden büyük memnuniyet duymaktayız.

Ben “Operation Display Deterrence”ın, NATO’nun hem bölgesel hem küresel ölçekte caydırıcı bir askerî örgüt olarak artan öneminin yanı sıra, İttifak içindeki dayanışmayı göstermek ve kanıtlamak açısından da anlamlı olduğuna inanıyorum.

Bu vesileyle, hem şahsım hem de Türk Silahlı Kuvvetleri adına “Silahlı Kuvvetler Günü” (ABD’de her yıl mayısın üçüncü cumartesi kutlanır) nedeniyle, size ve dost ve müttefik ABD Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarına tebriklerimi iletiyorum. Hepinize sağlık ve başarı diliyorum.

Saygılarımla,

Metnin sonu.

ÖZKÖK-JONES MEKTUBU

(4) Türk Genelkurmay Başkanı Özkök’ün SACEUR Jones’a yazdığı 1 mayıs tarihli mektubun metni başlıyor: (Bu mektuptaki ifadelerin bir bölümü Özkök’ün Myers’a yazdıklarıyla bire bir aynıdır. Belge olması itibariyle aynen yayımlıyoruz.)

Sayın General Jones,

Son haftalar, Ortadoğu’da Irak’ın sınırlarının çok ötesine uzanan geniş bir bölgede, hem askerî hem siyasi açıdan uzun erimli sonuçları olması kuvvetle muhtemel yeni bir sıcak krize tanıklık etti. Tam olarak güvenli bir ortamı tasavvur etmek için henüz erken de olsa, Irak’ın büyük ölçüde Koalisyon birliklerinin askerî denetimi altında olduğu aşikardır. Böylelikle, Irak’ın Türkiye için oluşturduğu tehdit tüm zamanların en düşük seviyesine inmiştir.

Ancak, Irak’ta savaş sonrası dönemin acilen ilgilenilmesi gereken yeni ve talepkâr bazı güçlükleri beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Bu, kuşkusuz, uluslararası topluluğun ve onun bir parçası olarak, özellikle savaştan mustarip bu ülkede kalıcı asayiş, güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanması amacına yönelik olarak ziyadesiyle elzem bir rol oynayabilecek olan ve oynaması gereken NATO’nun yoğunlaştırılmış, birleşik ve eşgüdümlü gayretlerini gerektirecektir. Geniş tecrübesi sayesinde, NATO’nun böyle önemli ve tarihî bir rol üstlenmeye kuşkusuz muktedir olduğunu söylemeye gerek yoktur. Düzgün bir iletişim hattı olarak hizmet verebilecek, Irak’a komşu bir ülke olarak, Türkiye, NATO Konseyi’nin kararlaştıracağı böyle bir operasyonun parçası olmaya hazırdır.

Türkiye, bir yandan jeostratejik açısından kendine özgü konumunun avantajlarını taşırken, sınırları etrafındaki birçok bölgesel gerginliğe ve krize de kaçınılmaz biçimde açık durumdadır. Dahası Irak’ta devam eden gelişmelerin yeni krizleri tetikleme potansiyeli vardır. Bölgede gelişen olaylar karşısında, bu potansiyel krizlerle başa çıkmanın yanı sıra NATO’nun genişleyen ilgi alanında kollektif barış ve istikrarın sağlanması ve güçlendirilmesinde de, Türkiye’deki NATO Karargâhı’nın daha da fazla önem kazanacağına inanıyoruz.

Bu vesileyle, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın dördüncü maddesi kapsamında başlatılan, Irak’ın herhangi bir hasmane girişimini caydırarak Türkiye’nin öz savunmasını güçlendirmek amaçlı “Operation Display Deterrence” çerçevesindeki sağlam desteğiniz ve işbirliğiniz için size teşekkür etmek isterim. Bu operasyonun, saptanan bütün hedeflerine ulaşarak, başarıyla gerçekleştirilmesinden büyük memnuniyet duymaktayız.

Ben “Operation Display Deterrence”ın, NATO’nun hem bölgesel hem küresel ölçekte caydırıcı bir askerî örgüt olarak artan öneminin yanı sıra, İttifak içindeki dayanışmayı göstermek ve kanıtlamak açısından da anlamlı olduğuna inanıyorum.

Saygılarımla,

Metnin sonu.

KUZEY IRAK’TAKİ TÜRK ÖZEL KUVVETLER OPERASYONLARI

(5) Albay Cleveland ile Silopi’deki Türk Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı arasında yapılan görüşmenin zabıt tutanaklarının metni başlıyor:

ZABIT TUTANAĞI

KONU: Kuzey Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’nin Operasyonları

(1)CJSOTF-N (Birleşik Ortak Özel Operasyon Görev Gücü-Kuzey) Komutanı Albay Charles Cleveland, Silopi’deki Türk Özel Kuvvetler Üssü Komutan Yardımcısı Albay Hasan Özdemir’le 28 Nisan 2003’te, saat (GMT) 07.15 itibariyle görüşmüştür. Yarbay Paul Skvarka (ABD Özel Kuvvetleri), Binbaşı David Young (ABD Özel Kuvvetleri), Yarbay Yaşar Yıldız (Türk Özel Kuvvetleri), Üsteğmen Murat Taner Karabulut (Türk Özel Kuvvetleri) de toplantıya katılmışlardır. Toplantının amacı, Birleşik Kuvvetler Komutanı’nın (Albay Charles Cleveland kastediliyor) Kuzey Irak’taki Türk askerî faaliyetlerini ilgilendiren talimatlarının, Kuzey Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’nden sorumlu üst rütbeli subaya iletilmesiydi.

(2) Türk Özel Kuvvetleri’nin temsilcisine ilişikteki bilgiler verildi:

(a) Türk askerî personeli, Kuzey Irak’ta, Koalisyon tarafından onaylanmamış bütün faaliyetlerine derhal son verecektir.

(b) Türk Genelkurmayı’nın, Kuzey Irak’taki bütün Türk askerî birimlerinin ve kuruluşlarının personel sayıları, yerleri ve istihbarat toplama dahil faaliyetleri konusunda Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’na bildirimde bulunması gerekmektedir. Bu bilgi 30 Nisan 2003’ta saat (GMT) 06.00’dan daha geç olmamak kaydıyla verilmiş olacaktır.

(c) Bundan böyle Kuzey Irak’ta, Birleşik Kuvvetler Komutanlığı’nın JSOTF-N aracılığıyla onay vermediği hiçbir Türk askerî faaliyeti sonuçlandırılmayacaktır.

(d) Kuzey Irak’taki Türk askerî personeli üzerlerinde sadece kişisel silahlar (tabanca) taşıyacaktır.

(e) Kuzey Irak’taki Türk askerî personeli her zaman üniforma giyecektir.

(f) Kuzey Irak’tan atılmış olan Türk Özel Kuvvetler personelinin geri dönmesine izin verilmeyecektir. Bütün ihlalciler gözaltına alınacaktır.

(g) Türk askerî personeli, Irak’a gönderilen yardım konvoylarına eskort etmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen bütün insani yardımın eşgüdümü, Uluslararası Kızıl Haç/Kızıl Ay aracılığıyla sağlanacaktır.

(h) Daha önceden kabul gören Yeşil Hat (Kürdistan’ın büyük kısmıyla Irak’ın kalan bölümü arasından geçtiği varsayılan bu sanal çizgi, Saddam dönemindeki uçuşa yasak bölgenin güney inden geçen 36. paralelle özdeşleştirilirdi ) sınırı artık tanınan bir hudut değildir ve Kuzey Irak’taki ABD Kuvvetleri o bölgedeki bütün faaliyetlerden sorumludur.

(i) Yukarıdakiler bir başlangıçtır ve gelecekte, bunları takip eden talimatlar verilebilecektir.

(j) Albay Hasan Özdemir, bu belgeyi imzalamakla, Türk Genelkurmayı’na iletilen talimatları aldığını tesyit etmiş olmaktadır.

Charles T. Cleveland

Albay, Özel Kuvvetler

Hasan Özdemir,

Albay, Türk Özel Kuvvetleri

Metnin sonu.

Taraf

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.