Olan biten

Gül "mülayım"...


Abdullah Gül’e ayrılan Amerikan yazışmaları arasında en eski ve en dikkat çekici olanlarından biri 16 Kasım 2002 tarihli. Bu tarih önemli, zira aynı gün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 3 Kasım genel seçimlerinin galibi olan AKP’nin Kayseri Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül’ü hükümeti kurmakla görevlendirmişti. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o sırada hâlâ siyasi yasaklı olması nedeniyle bu görevi üstlenen Gül, iki gün sonra, 18 Kasım 2002’de Türkiye’nin 58. Hükümetini kuracak ve 11 Mart 2003’te, yerini, siyasi yasağı kalkıp Siirt Milletvekili olarak Meclis’e giren Erdoğan’a bırakmak üzere istifa edinceye kadar, dört “zor” ay boyunca başbakanlık yapacaktı.

ABD Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert S. Deutsch da, Büyükelçi W. Robert Pearson’ın onayıyla gönderdiği 16 kasımdaki “KİŞİYE ÖZEL” telgrafına, Sezer’in, hükümet kurma görevini Gül’e verdiğini duyurarak başladı ve hemen ardından Gül-Erdoğan dengesi konusunda bir gözlem aktardı:

Genel Başkan Erdoğan, AK Parti’nin denetimini sıkı sıkıya elinde tutmaya devam ettiğini ve siyaset yapma sürecine hâkim olacağını hem Türk müesses nizamına hem de seçmenlere vurgulamak amacıyla, eşzamanlı (Gül’ün hükümeti kurma görevini almak üzere Köşk’e çıktığı sıralarda) bir basın toplantısı düzenleyerek, AK Parti’nin bir yıllık acil eylem planını açıkladı. Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı ziyaretine değil, Erdoğan’a odaklanan televizyon yayınlarından açıkça görüldü ki, ülke de bunu anlıyor. Genel beklenti, AK Parti’nin, Erdoğan’ın birkaç ay içinde Başbakan olmasına imkân vermek üzere anayasa değişiklikleri ve diğer yasal düzeltmeler yapmaya çalışacağı yönünde.

Tornacının İngilizce konuşan oğlu…

Deutsch’un telgrafı, bu vurguyu yaptıktan sonra, AKP hükümetinin muhtemel programından ve Erdoğan’ın basın toplantısındaki mesajlarından kısaca bahsediyor ve hemen ardından “Gül’ün biyografisi” başlıklı şu bölüme geçiyor:

Abdullah Gül 1950’de, Anadolu’nun göbeğinde, Kayseri’de yoksul fakat dindar bir işçi sınıfı ailesinin çocuğu olarak doğdu. (Babası tornacıydı.) İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Sakarya Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği doçenti olarak görev yaptı. İktisat Doçenti unvanına sahip. 1980’lerde Cidde’de, İslam Kalkınma Bankası’nda iktisadî uzman olarak çalıştı. 1991’de Necmettin Erbakan’ın İslamcı Refah Partisi’nden parlamentoya girdi. 1996-1997’de Erbakan liderliğindeki hükümette, dış politikadan sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptı (esasen Refah’ın, koalisyon ortağı olan Dışişleri Bakanı Tansu Çiller’e olan güvensizliği nedeniyle, hükümet içi bir gölge dışişleri bakanıydı). Refah’ın yasaklanmasından sonra kurulan Fazilet Partisi’nde yine Erbakan’ın yanındaydı, ancak daha sonra reformcu bir hareket başlattı ve Erbakan’ın bizzat aday gösterdiği Fazilet lideri Recai Kutan’a karşı genel başkanlık için doğrudan yarışa girdi ve az farkla kaybetti. 2001’de AK Parti’yi kuranlardandı. Arapça ve akıcı İngilizce konuşuyor. Evli, üç çocuklu.

Amerikan zihniyetini mükemmel anlıyor

Pek bir yorum içermeyen bu düz biyografi sonrasında, telgrafın Gül’le ilgili Amerikan izlenimlerini yansıtan bölümü geliyor:

»Gül, uzun zamandır Ankara Büyükelçiliği’nin yakın irtibatta olduğu kişilerden biridir. Amerikan zihniyeti ve ABD’nin dış politika öncelikleri konusunda mükemmel bir kavrayışa sahiptir. Yıllarca Refah ve Fazilet için de facto (fiilen) bir sözcü gibi hizmet vermiş –Batılı ve İslamcı muhatapları tarafından mantıklı ve açık görüşlü olarak değerlendirilmiştir–ve Türkiye’de, İslam yönelimli siyasetten yana nüfuzlu ve ılımlı bir ses olmuştur. Büyükelçiliğin uzun zamandır irtibatta olduğu birçok kişi, bize sürekli olarak Gül’le partinin genelbaşkanı Erdoğan arasındaki ilişkinin karmaşık olduğunu söylüyorlar. (Gül) Erdoğan’a sadık ama kendi ihrirasları da var ve arasıra bizimle konuşurken, daha kabasaba bir adam olan Erdoğan’a tâbi olmaktan duyduğu rahatsızlığı yansıttı. İkisi de (Erdoğan ve Gül), Erbakan hareketinin neferleri arasından çıktılar; Gül daha teknokratik bir akımı temsil ediyor. Erdoğan, AK Parti içinde açık ara farkla en popüler figürken, Gül’ün kendisi de tabanda ve parlamentoda güçlü bir desteğe sahip ve her çizgiden siyasetçi, bürokrat, akademisyen ve gazetecilerle müthiş bir ilişkiler ağı kurmuş durumda.

» Gül’ün mütevazı ve çok dindar yetişme tarzından kaynaklanan mülayım (“mülayım” sözcüğünün, telgrafın orijinalinde Türkçe olarak yer alması dikkat çekici) ve kibar bir karakteri var. İslam’a olan imanı kaya gibi sağlam; inandığı konulardaki cesareti de öyle: Gül kolay lokma değil (Gül is no pushover). Entelektüel ve siyasi uzlaşmalar sağlarken rahat ama bununla birlikte, ilkelerini koruyor ve Türkiye’nin, İslamî başörtüsü takan kadınları, toplumun tam katılımcıları olarak kabul etmesi gerektiği konusundaki inancında samimi. Eşi (Hayrünnisa Gül), üniversite giriş sınavını kazandı ama İslamî başörtüsü taktığı için okula kabul edilmedi; hâlihazırda bu konuda Türk hükümeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açtığı bir dava var. (Abdullah Gül) sivil-asker ilişkilerindeki mevcut dengesizliği gidermek gerektiğine kuvvetle inanıyor; özel bir sohbette bize dobraca dedi ki, bu tür bir demokratik reform için ısrarcı olmak eğer Kemalist müesses nizam tarafından “istikrarsızlaştırıcı” olarak algılanacaksa, “varsın olsun.” Bu tür bir söz, Gül’ün sistem hakkındaki bilgisi ve onun yumuşak üslûbu düşünüldüğünde, bazı Kemalist çevrelerin, Gül’ün İslamî bir gündemi etkin biçimde hayata geçirmeyi başaracağıdan korkmasına yol açıyor. Gül’ün, müteveffa Cumhurbaşkanı Turgut Özal gibi sakin ama odaklanmış bir mizacı var (huzur- ABD’li diplomat huzur kelimesini, aynen böyle bir parantez içinde Türkçe olarak eklemiş). Aynı zamanda, Özal ailesini ve hükümetini çevreleyen yolsuzluklarla da lekelenmemiş birisi.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.