Olan biten

Köşk stratejileri


9 Mayıs 2007’de, ABD’nin Ankara’daki Siyasi Müsteşarı Janice G. Weiner, “Türkiye: Bir Perde Arkası Ustası Olarak Dışişleri Bakanı Gül” başlıklı “KİŞİYE ÖZEL” bir telgraf kaleme almış. Bu ilginç telgrafı aktarmadan önce, tarihinin önemini hatırlayalım. 9 Mayıs 2007, TBMM’deki cumhurbaşkanlığı seçim turlarının tamamlanmasından ve Genelkurmay’ın o meşum e-muhtırasını yayınlamasından on iki; Anayasa Mahkemesi’nin ise CHP’nin “367 başvurusu”nu kabul ederek, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili yürütmeyi durdurmasından sekiz gün sonrası demek. Bu karar üzerine, Gül, 6 Mayıs 2007 günü bir açıklama yaparak, cumhurbaşkanlığından adaylığını çektiğini şu sözlerle bildirmişti: “Bu nafile turlar, TBMM’nin itibarını, siyasetin onurunu zedelemiştir. Siyasetçileri, halk nezdinde küçük düşürmüştür. Siyaset anlayışımız, benim siyaset tarzım, arkadaşlarımın siyaset tarzı; bu eski siyaset tarzından çok uzaktır. O bakımdan, bugün, adaylığımın bundan sonra devam etmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Ve cumhurbaşkanı adaylığından vazgeçiyorum. Artık, bundan sonra söz milletindir. Kendimizi de millete emanet ediyorum. Doğrusu neyse millet buna, günü geldiğinde karar verecektir.”

ABD’li diplomat Weiner da, işte Gül’ün bu açıklamasından üç gün sonra yazdığı telgrafta şöyle diyordu:

(1) Türk Dışişleri Bakanı’nın cumhurbaşkanlığına adaylığını geri çekmek zorunda kalmasının ardından çok üzgün olduğu yolundaki söylentilerin aksine, Avrupa’nın saygın bir haftalık dergisine yazan ve 8 mayısta Gül ve eşi Hayrünnisa’yla mülakat yapan bir gazeteci, onun durumunu, rahatlamış, kendine güvenli ve kararlı olarak tarif etti. Mülakata dayanarak, Gül’ün ve Hayrünnisa’nın, Gül’ün AKP’nin cumhurbaşkanlığı adayı olması için uzun süre lobi yaptıklarının aşikâr olduğunu bize anlattı ve bu ihtiraslarının sürdüğünü söyledi. (Bu gazeteci) bu konu için bastıran kişinin, Parlamento Başkanı Bülent Arınç olduğu yönünde daha önce basında çıkan haberlerin doğru olmadığını belirtti. Arınç’a gidip kendi adaylığı yönünde ısrar eden ve destek isteyen Gül’dü. (Gül’ün) Arınç’a, Çankaya’da bir bürokrat (Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ü) görmek istemediğini söylediği anlatılıyor.

Çankaya için Erdoğan da engeldi

(2) İrtibatta olduğumuz kişiye göre, Gül’ün adaylığının nihai olarak gündeme geliş biçimi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Gül arasındaki uzun süreli ortaklığın –ve rekabetin–bir yansımasıydı. En baştan itibaren en büyük engel, son dakikaya kadar, cumhurbaşkanlığı konusunda kendi şahsi ihtiraslarından feragat etmeye isteksiz olan Erdoğan’dı. Başbakan o kadar uzun süre bekledi ki, Gül’ün adaylığına karşı muhtemel olumsuz tepkiye, bu konudaki ilk tepkileri olumlu olan medya yoluyla tampon koymak için zaman kalmadı. Başbakan askeriyeyi de kamuoyunu da daha iyi hazırlama fırsatını boşa harcadı. Bu noktada muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) “Erdoğan’dan başka herkes” konusunda zafer kazanmış olmanın zevkine varabilir ve hem CHP hem de askeriyeyle iyi ilişkiler içindeki Gül de süreci kolaylaştırmaya yardımcı olabilirdi. (Yorum: Gül’ün adaylığının askeriye açısından herhangi bir zamanda kabul edilebilir olabileceği konusu net değil, ancak sürprizleri sevmedikleri de kesin. Yorumun sonu.)

Muhtıraya sert tepki Gül’ün fikriydi

(3) Türk Genelkurmayı 27 nisan günü geç saatte e muhtırasını yayınladığında, iddiaya göre, AKP’yi demokratik açıdan ahlâklı yolu seçmeye ve Türk Hükümeti Sözcüsü Cemil Çiçek’in 28 nisandaki açıklamasına yansıyan sert çizgiyi izlemeye ikna eden, Başbakan değil, bu açıklamayı kaleme aldığı belirtilen Gül oldu. (“Türkiye’nin her sorunu hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözülecektir. Herkese ve her kuruma düşen görev, bu sürecin işlemesini kolaylaştırmaktır. Bunun dışındaki arayışların ülkemize ve milletimize ne kadar zarar verdiği geçmişte yeteri kadar, acı biçimde tecrübe edilmiştir” ifadesiyle Genelkurmay’ı eleştiren hükümet açıklaması, “Muhtıra aynen iade edildi” yorumuna yol açmıştı.) Mülakatta, Gül ayrıca, AKP’nin yaklaşan genel seçimlerde iyi bir sonuç alacağına güvendiğini de yansıttı.

(4) Türk Genelkurmayı’nın sürekli ithamlarından biri AKP’nin gizli bir gündemi olduğudur. Gül, AKP hükümetinin yaptığı siyasi ve iktisadi reformları işaret ederek ve eğer Türk hükümetinin gündeminde Şeriat olsa, Türk kanunlarının Avrupa Birliği hukukuna uyumunu sağlamak için çalışır mıydık diye retorik bir soru ortaya atarak, sürekli biçimde bu iddiayı çürüttü. Mülakatta, Hayrünissa da, Suudi Arabistan’da geçirdikleri yılların (Gül, Cidde’deki İslam Kalkınma Bankası’nda iktisatçı olarak çalışırken) kendisine çok şey öğrettiğini ilave etti; buna Suudilerin yaptığı derecede kadınları sınırlayan bir sisteme öfke duymak da dahildi. (Suudi Dışişleri Bakanı) Faysal’a, mesela, niye kadınların otomobil kullanmasına izin vermediklerini sıkça sorduğunu anlattı. Kendisi bundan asla vazgeçmezdi –kocasını işe arabayla o götürür, sonra da çocuklarını okula bırakırdı.

(5) Mülakatı yapan kişiye göre, Gül, Necmettin Erbakan’ın dindar, anti-Semitik ve fazla incelikli olmayan Anadolululardan oluşan Milli Görüş grubuna mensup değildi. Gül’ün ilk siyasi faaliyeti 1980 darbesinin hemen öncesinde, (Erdoğan’ın da mensup olduğu) ciddi bir öğrenci hareketi olan, önceden solcu bir öğrenci grubuyken muhafazakâr/İslamcı bir çizgiye kayan ve sonra 1980’de darbenin bir sonucu olarak dağıtılan Milli Türk Talebe Birliği bünyesindeydi. 1997’den sonra, AKP’nin Erbakan’ın Fazilet Partisi’nden ayrılmasını planlayan ve AKP’yi 2002’de iktidara taşıyan stratejinin yol haritasını çizen de Gül’ün düşünce kuruluşu, Politik Araştırma Merkezi olmuştu. Gül, bu gazeteciye göre, Erdoğan’ın parti içinde, Türklere özgü hayranlık, dostluk ve korku anlamında, gerçekten saygı duyduğu tek kişiydi.

(6) Yorum: Gül’ün bu portresi, tek bir kişinin (Gül ailesini çok uzun zamandır tanıyan) görüşüdür ve bazıları AKP içinde olmak üzere, başkalarının Gül’ü tarif ediş biçimine ters düşmektedir. Mesela Egemen Bağış, bize Dışişleri Bakanı’nın yıkıldığını ve aday olmayı hiçbir zaman istemediğini söyledi. Ruh haliyle ilgili gerçek ne olursa olsun, Gül gibi görmüş geçirmiş bir siyasetçi ve operatörün, kendisini, “partisinin iyiliği için bile olsa” istemediği bir şeye zorlamalarına izin vereceğine inanmak zor. YORUMUN SONU.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.