Olan biten

Sandık Ana'nın çocukları...

Her ne kadar baba tarafı, adını "sağduyu" diye üflemişse de, referandum sandığından olma bebeğin kime çekeceği tartışmalı.

"Evet bebek" doğumuyla, referandum öncesi muhalefet tarzını tasfiyeye uğratarak hükümetin iktidarını pekiştirmiş görünüyor. Sonuçların MHP için hezimet oluşturduğu yorumunun genel kabul görmesi, açılım ve Kürt politikaları mevzuatındaki dilin rezervlerinden bir gecede kurtulmasına yetti. Dün, İmralı'yla görüşme yapıldığını ortaya çıkarmak yaman bir dedektiflik başarısı sayılıyordu. Bugün Başbakan, Öcalan'ın inisiyatif almakla ilgili performansını açıkça yetersiz bulabiliyor.

Kılıçdaroğlu'nun retoriği, "aman bi' tatsızlık çıkmasın"a sadeleştirilebilecek pasifizme doğru yol alıyor. 

Referandumdan epeyce önce gerçekleşmiş de olsa, CHP'de Baykal tarzı muhalefetin tasfiyesini hükümet iktidarındaki şehvetin meyvelerinden saymak lazım. Kılıçdaroğlu'nun retoriği, "aman bi' tatsızlık çıkmasın"a sadeleştirilebilecek pasifizme doğru yol alıyor. Anamuhalefet lideri geriye doğru ilk adımı, daha genel başkanlığının ilk günlerinde, Başbakan'la, "aralarında kalması" koşuluyla yapılmış konuşmaların da yer aldığı görüşmeyi kabul ederek attı. Artık o, tıpkı Yaşar Büyükanıt gibi, açıklamaya mezun olmadığı sırlara hüküm giymiş bir görüşmecidir. Bu, Baykal 'ın "kameralar önünde görüşmeyeceksek gelme" diyerek reddettiği görüşmedir ki, buradan Baykal'ı direnmekten kızgın bir yalıtkan haline getiren gerekçelerin CHP'nin yeni döneminde paylaşılmadığı sonucu çıkartılabilir.

"Evet bebek" hükümetin iktidarının erillik testi olarak doğdu. Burası tartışmasız. Hükümet, muhalefete doğru yaman bir sefer eyledi ve her alanda galabe çalarak coğrafyasını genişletti. Referandum öncesi hesabedilememiş sürpriz ise o coğrafyadan sürülen rakiplerin yerine aday aktörlerin hafiften kendini göstermesiyle hissediliyor. Kabul edilen paket üzerinde yarım kalmış tartışmalar mesela, değişikliklerin yürürlüğe girmesinden sonra tamamlanmak zorunda kalıyor ve zaferin bunca parlaklığına rağmen bu gecikmiş tartışma "evet"çi cephenin bir blok halinde muhafazasını güçleştiriyor.

Bu memlekette Erdoğan'ın tek başına, ne zaman isterse ve nasıl bir çağrıyla olursa olsun harekete geçirebileceği yüzde 40'lar civarında bir bir nüfuz sahası var. Kesin olan bu.

Pikniğe gitmeyi tercih edenleri de içine katsak bile, boykotçuları, referandumda kitlesel oy davranışı gösteren üç bloğun en homojeni saymak lazım. Buna karşılık, her ne kadar siyasi ilgilerine ve ilintilerine halel getirmesi pahasına "evet" demişleri gözden ırak tutmamak gerekiyorsa da, hükümetin çağrısına uyanların, "hayır" diyenlerden daha parçalı bir manzara oluşturduğu ileri sürülemez. Bu izlenimin en baskın nedeni, paketin, partisine bile değil, Tayyip Erdoğan'ın bizatihi şahsına indirgenebilir, onunla kaim bir imajla satılması. Görüntü oydu ki, sanki bir tek kişi, yani Tayyip Erdoğan, bir gece aniden fikrini değiştirse ve "Ben bu paket konusunda yanılmışım" dese, ortada yarış filan kalmayacaktı. Bu memlekette Erdoğan'ın tek başına, ne zaman isterse ve nasıl bir çağrıyla olursa olsun harekete geçirebileceği yüzde 40'lar civarında bir bir nüfuz sahası var. Kesin olan bu.

Oysa "hayır" oyunun, başta "muhalefet" kavramının kendiliğinden muhtevası dolayısıyla, yelpazenin bir ucundan ötekine daha geniş kesimlere ve zeminlere oturan kararlı bir tabanı vardı. Liderlik ve başmüzakerecilik gereksinmeyen mozaik bir taban. Bir grubun ittifak mevziinden ayrılmaya karar vermesi diğerlerini tereddüte düşürmez, tersine daha kararlı hale getirirdi.

Tayyip Erdoğan, hali hazırda kullanımına tahsis edilmiş iktidar araçlarının, aynaya baktığında gördüğü şeyin heybetiyle mütenasip şekilde takviyesini talep edebilir. Nitekim başkanlık sistemi, cumhurbaşkanının görev süresi gibi gayet mikrofonik konular her tarafta yankı yapmaya başladı.

Bu çözümleme ışığında denebilir ki, Tayyip Erdoğan, maçı tek başına kazandı. Sakatlık veya kart cezası nedeniyle oynayamayacak olsa, ne maç kalırdı, ne de lig.

İşte mesele burada. Tayyip Erdoğan, hali hazırda kullanımına tahsis edilmiş iktidar araçlarının, aynaya baktığında gördüğü şeyin heybetiyle mütenasip şekilde takviyesini talep edebilir. Nitekim başkanlık sistemi, cumhurbaşkanının görev süresi gibi gayet mikrofonik konular her tarafta yankı yapmaya başladı.

Meseleye Cumhurbaşkanı'nın cephesinden bakan Sedat Ergin'in Hürriyet'teki yazısı, yenilgiye uğramış muhalefetin rolüne en güçlü aday olarak Abdullah Gül'ün öne çıkacağı yolunda işaretler barındırıyor. Ergin'e göre ABD ziyareti sırasında ve dönüşünde Gül, başlıca çatışma alanlarını keşfe çıkan zihin egzersizleri yapıyor. Keşfin ilk sonuçlarına göre, yeni Anayasa'nın ne zaman hazırlanacağı mesela, mevzilerin kazılacağı bir kritik eşik. Başkanlık sistemi, cumhurbaşkanının görev süresi,  özel yetkili mahkemelerin özel yetkileri ve seçim barajı, muharebenin şimdiden yığınak yapılan öteki cepheleri gibi görünüyor.

Sedat Ergin'in yazısı için tıklayın

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.