Hakkari saldırısı
09-22-2010, 07:45 PM
DOĞAN ÇETİN -ANF
BEHDİNAN - 16 Eylül günü Hakkari’de yaşanan ve faili konusunda bilinçli ve çarpıtma haberlerle PKK’nin üzerine atılmaya çalışılan katliamın, Kürt sorununu yaşayan, yakından takip edenler için aydınlanmamış yanı kalmasa da tartışmaların zorlama çabalarla ‘fail kim’ konusuna endekslenmesinin arkasında ‘derin’ bir planının dolduğu kuşku götürmüyor.
KCK’nin eylemsizlik kararının bitimine sadece birkaç gün kala 9 yurtsever Kürt insanının katledilmesi ile sonuçlanan bu saldırının ardından yaşananlar da dikkat çekici.
Türkiye’nin Başbakanından tutalım Cumhurbaşkanına kadar olayın ardından alelacele yapmış olduğu açıklamalarla olayı PKK’nin saldırısı olarak lanse etmesi bir sorumsuzluk örneği olarak yorumlanıyor. Demokratik çevrelerin odaklandığı eylemsizlik öncesi bu sürecin uzatılması umudunun altına dinamit koyan bu açıklamaların ‘endişe’ ile yapıldığı kanısı yüksek. Bu endişenin ise suçluluk duygusundan kaynağını aldığı kuşku götürmüyor.
Eylemsizlik süreci açısından gözlerin dikildiği bir diğer yer de KCK. Olayın ardından KCK’nin katliama ilişkin net ve açık tavrının yanısıra soğukkanlı ve sorumlu duruşu dikkat çekici. Konuya ilişkin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın katliamın ‘fail’lerinin kim olduğu ile ilgi seçenekli yorumları ve sorumlu davranışı sorunun çözümü açısından hem samimiyetin hem de konunun ciddiyeti konusundaki yüksek duyarlılığın kanıtı. Ancak Türk basınının Öcalan’ın açıklamalarına ilişkin hep bir ağızdan yapmış oldukları saldırgan ve fırsatçı yayın çizgisinin ardında da Başbakan, İçişleri bakanı ve Cumhurbaşkanının ‘endişe’sinden kaynağını alan niyetli bir manipülasyon olduğu görülüyor.
Bu manipülatif haberlerin odağına oturtulan bir husus da HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal’ın olayın faili olarak gösterilmesi. Türk basınına ve haberi dayandırdıkları devletin yetkili ağızlarına göre olay Murat Karayılan’la çelişki ve çatışma içinde olan, eylemsizlik sürecini kabul etmeyen ‘şahin kanadın’ temsilcisi Bahoz Erdal tarafından provokasyon olarak gerçekleştirilmiş. Bu iddia üstelik geçenlerde orada yaşamını yitiren 10 HPG gerillasının intikamıymış iddiasıyla süslenip bu konudaki devletin eylemsizlik sürecindeki bir diğer katliamının -10 gerillanın yaşamını yitirdiği saldırı- üstü örtülmek isteniyor.
HPG geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin net bir açıklama yaparak bu konuda kamuoyunu aydınlatsa da tartışmanın odağına oturtulan isime yani HPG Askeri Konsey üyesi Dr. Bahoz Erdal’a bu iddiaları sorduk.
Uzun yıllar Hakkari bölgesinde gerilla komutanlığı yapan Erdal, Hakkari üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekerek ‘’bu oyunlar anlaşılmadan bu katlim anlaşılamaz’’ diyor.
Erdal, “Hareketimiz içerisinde ‘şahin’ kanadı ‘güvercin’ kanadı gibi kanatlar yoktur. Ben bir PKK militanıyım ve Önderliğimizin görüşleri benim için bir talimattır. Ne hareket yönetiminde ne de HPG’de bir görüş ayrılığı yoktur. İster eylemsizlik sürecinde isterse eylemde hareketimizin kararlarının en aktif uygulayıcısı olmaya hep çalıştım, çalışacağım.” sözleriyle iddialara cevap veriyor. Erdal sorularımızı yanıtladı:
‘DEVLET HAKKARİ’YE DÜŞMAN GİBİ BAKIYOR’
* Son dönemde gündeme oturan Hakkari katliamıyla ilgili adınız zikredilmeye başlandı. Ancak ona geçmeden önce. Neden Hakkari? Sadece bu olay açısından değil son yıllarda Hakkari’nin adının bu kadar anılması bu kadar gündemde olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Başta Hakkari’de katledilen insanların aileleri olmak üzere bütün Hakkari halkımızın acısını paylaşıyor, başsağlığı diliyorum. Hakkari, devlet ve hükümetin Kürt halkına bakışının, yaklaşımının kendini en net gösterdiği alandır. Bunun için Hakkari’deki gelişmeleri anlamak önemlidir. Yaşanan son katliama da bu temelde yaklaşmak gerekiyor.
Türk devleti Hakkari bölgesini kendine ait, kendinden görmüyor. Düşman gibi bakıyor. Dikkat edilirse Hakkari, devletin idari sistemine göre hem nüfus hem de coğrafi olarak Türkiye’nin en küçük vilayetlerinden biri olmasına rağmen en fazla askerin konumlandırıldığı yerdir. En fazla tankın topun yine buradadır. En fazla köy korucusu ve karakolu olan yerdir. Bu da gösteriyor ki, Hakkari resmen askeri işgal altındadır. Devlet de hükümet de Hakkari’deki halkımızı kendine ait görmüyor, kendi vatandaşı gibi yaklaşmıyor. Düşman görüyor, görüyor. Düşman muamelesi yapıyor. Ondan dolayıdır ki Hakkari’de devletin güvenlik güçleri, Hakkari’deki çocukların kollarını kameralar önünde kırabiliyor. Tutukluyor, kafalarına dipçik darbeleriyle vurup eziyor. Çocukları kafalarından nişan almak suretiyle vuruyor, katlediyor. Bunlar Antalya veya başka bir ilde yaşansaydı kıyamet kopardı. Ancak bu Hakkari’de yaşanmışsa yapanlar ödüllendiriliyor.
HAKKARİ’DE TAMPON BÖLGE OLUŞTURMA GİRİŞİMİ
* Başbakan ‘Ya sev ya terk et’ sözünü de Hakkari’de dillendirmişti…
- Evet belirttiğiniz gibi Erdoğan ‘Ya sev Ya terk et’ yaklaşımını Hakkari’de dile getirmesi anlamsız değildir. Tesadüf değildir. Dil sürçmesi de değildir. Devletin bakış açısını dile getiriyor, ifade ediyor. Şu anda da halen de Türk devleti ve AKP hükümeti Hakkari halkının hiçbir talebini dikkate almazken bölgede güvenlik amaçlı 7 baraj inşası, yüzlerce kilometre askeri amaçlı yollar ve onlarca yeni karakolun inşası halen devam etmektedir. Buralarda devlet terörü uygulayarak, bölgeyi boşaltarak tampon bölge oluşturma çabası içindedir. Yani Başbakan, bu ülkeyi bu haliyle sevmeyen yalnızca demokratik bir Türkiye’yi, Kürt halkını tanıyan bir Türkiye’yi seven Hakkariliyi Hakkariyi terketmeye zorluyor. Devletin bu terörü, Hakkari’deki çocuklara yönelik bu öfkesini, tepkisini anlamadan bu katliamı da anlamak, çözmek mümkün değildir.
* Referandum’da da Hakkari halkı bu tavrını yineledi. Zamanlama ve yer açısından referandum sonrası Hakkari’de bu katliamın yaşanmasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Hakkari’deki halkımız onurlu direnişiyle her türlü aktif bir biçimde mücadele içinde olmuş ve en son referandumda da yüzde doksan beşlik bir oranla topraklarına bağlı olduğunu, bu ülkeyi ancak demokratikleşirse seveceğini ve terk etmeyeceğini göstermiştir. Erdoğan’ı ve onun inkar zihniyetini Hakkari’den kovmuştur. Son Peyanus katliamı Hakkari halkının bu onurlu duruşu ve direnişine karşı acizliğin ve korkaklığın dışa vurumudur. Bununla Hakkari halkı cezalandırılmak, korkutulmak istenmiştir. Asimilasyon ve inkarcı politikanın başarısızlığının, gerilla karşısındaki başarısızlığının hıncını sivil insanlardan çıkarmak istemiştir.
HAKKARİ HALKI 26 YILDIR GERİLLA İLE İÇİÇE YAŞIYOR
* Sizce bu katliamı kim gerçekleştirdi?
- Olay yerinde ele geçirilen malzemeler ve belgeler failleri hakkında yeterince kanıt sunmaktadır. Hakkari halkı bunları da ihtiyaç duymadan faillerini tanıyabilme bilinç ve duyarlılığına sahiptir. Geçen 26 yıllık mücadele sürecinde bölgede yaşanan ilk katliam değildir. Şemdinli’de Begalte korucularına yönelik gerçekleştirilen katliam, Yüksekova’da yapılan katliamlar ve patlatılan bombalar, Umut kitapevine yapılan saldırı ve bunların dışında da buna benzer yapılan onlarca katliam var. Yine vahşice yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler halen bölge halkının hafızalarında tazeliğini koruyor. Bölge halkı 26 yıldır gerillayla iç içe yaşıyor, gerillaya en çok destek sunan, sahiplenen ve evlatlarını katan bölgelerin başında geliyor Hakkari. Onun için devletin özel savaş politika ve propagandalarına bölge halkının hiçbir zaman itibar etmeyeceğine eminiz.
GERİLLA PRATİĞİMİN ÖNEMLİ KISMI HAKKARİ’DE GEÇTİ
* Olayın HPG tarafından özellikle de sizin tarafınızdan yapıldığı iddia ediliyor… Ne diyorsunuz?
- Biz hareket olarak kendine güvenen, mücadele ve çizgisine güvenen bir hareketiz. Hareket adına yapılan bir suç varsa veya bir hata meydana gelmişse halkımızla paylaşmış, suç işleyenlere gereken cezalar verilmiş, hatalar karşısında özür dilenmiştir. Halkımızdan ve kamuoyundan gizleyeceğimiz hiçbir şeyimiz yoktur. En son Batman’da yaşanan acı olay bunun en somut kanıtıdır.
Bireysel olarak da devletin özel savaş aygıtının bu katliamı bizimle izah etmeye çalışması kasıtlıdır ve psikolojik savaşın bir parçasıdır. Ben mücadele içinde gerilla pratiğimin önemli bir kısmını Hakkari ve Botan bölgelerinde geçirdim. Yüksekova’dan Silopi’ye kadar bölge halkını, aşiretlerini, köyleri yakından tanıyorum. Uzun yıllar iç içe yaşadık. Gerilla mücadelesi boyunca en fazla yurtsever halkımızın desteğini gördük. Belki de hak etmediğimiz kadar ilgi ve sevgi gösterdi, gösteriyor. Bu asılsız ve ahlaksız iddialar bunlardan olsa gerek. Aslında bunları bölge halkımıza dile getirme veya izah etmeye ihtiyaç duyulmadığını biliyorum, ancak Türk kamuoyuna Türkiye’deki demokratik kamuoyuna yine bu özel savaşa dayalı iddialara karşı bunları belirtme ihtiyacı duydum.
KÖY HALKINDAN HEP DESTEK ALDIK
* Peki siz olayın failleriyle ilgili ne söyleyeceksiniz yani devlet tarafından yapıldığı kanısını güçlendirecek hususlar neler?
- Bu köyü hareketimiz, gerilla güçlerimiz ve ben de şahsen yakından tanıyoruz. Mücadelemiz boyunca korucu olmasına rağmen Peyanus halkından bize hiçbir zarar gelmemiştir. Bizim tarafımızdan da bu köy halkı hiçbir zaman hedeflenmemiştir. Ve mücadelenin en zor koşul ve dönemlerinde bu köy halkının bize nasıl destek sunduğunu, nasıl tehlike ve riskler göze alarak katkılar sunduğunu gerilla güçlerimiz ve ben de şahsen tanığıyız. Ve en son referandumda da yüzde yüze yakın bir oranla boykota katılması da bunu en somut göstergesidir. Böyle yurtsever ve mücadeleye katkı sunan, gerillayı en çok sahiplenen bir köyü gerilla neden hedeflesin ki?
Yine deniliyor ki son şehit düşen 9 arkadaşımızın ihbarını bu köylüler yapmış, bunun için köy cezalandırıldı. Bu iddia da asılsız ve yalandır. Şehit düşen 9 arkadaşımız bu köy sınırları dışında şehit düşmüştür. Türk devleti eylemsizlik sürecinde hiçbir geçerli neden ortada yokken arkadaşlarımız çatışma bölgelerden uzak bir noktada bekleme, gizlenme halindeyken merkezi bir planlamayla yapılan bu alçakça saldırının böylelikle üstü örtülmek istenmektedir.
Yine bazı hususları dile getirmek ve bazı sorular sormak daha aydınlatıcı olacaktır. Bölgede o kadar askeri güç ve gelişmiş savaş tekniği bulunmasına rağmen en ufak bir görüntü ya da ihbar alındığı zaman -bu 9 arkadaşın şahadetinde olduğu gibi- hemen obüs ve kobralarla bombalarken operasyon geliştirilip ‘lerin’ peşine düşülürken neden bu olay karşısında hiçbir müdahalede bulunulmamıştır? Bu katliam yeri Hakkari Dağ Komando Tugayına çok yakınken neden hiçbir müdahalede bulunmamıştır? Katliamın gerçekleştiği yerde hiçbir ormanlık ve kayalık alan olmadığı, alan çıplak olduğu halde ve Peyanus karakoluyla, Hakkari dağ komando tugayının hakim olduğu bir yer olmasına rağmen neden hiçbir müdahalede bulunmamıştır?
Yine şu deniliyor: Esas tuzak askeri araçlara yönelikmiş ve askerler bu yüzden araçlarını oradan geçirmemiş, bu yüzden sivillerde patlatılmış. Eğer bu iddia doğruysa neden o mayına önceden müdahale edilmemiştir? Neden köy halkı, sivil insanlar uyarılmamıştır? Yine o malzemelerin orada işi nedir? Bu bilgiler ve sorular net ve açık bir biçimde failin kim olduğunu gösteriyor.
‘ŞAHİN, GÜVERCİN DEĞİL, FEDAİLER VARDIR’
* Peki sizin KCK içerisinde ayrı bir kanat,‘derin PKK’ olduğunuz iddiaları için ne söyleyebilirsiniz?
- Hareketimiz içinde çelişkilerin, görüş ayrılıklarının, farklı grupların olduğu yönünde özel savaş propagandaları var. Bunlar asılsızdır ve özel savaşın bir parçasından başka bir şey değildir. Devletin bu tür iddiaları ancak hareketimiz içindeki birliğimizi güçlendirmeye yol açmakta ve halkımızın hareket etrafında kenetlenmesine yol açmaktadır. Başka hiçbir etkisi yoktur. PKK’de şahin ya da güvercin yoktur. Bir halkın özgürlük davası için fedaice mücadele eden, bu inanç, kararlılık ve iradeyle canını ortaya koyarak her tür zulme, zorbalığa, sömürgeciliğe, inkarcılığa başkaldıranlar vardır. PKK militanları da bu felsefi derinlik çerçevesinde bir bakışa sahiptirler. Bu anlamda PKK militanları, ekolojik, hümanist, barışsever insanlardır. Ancak Kürdistan gerçeğinde görüldüğü gibi bu yüce değere, yaşama karşı devletin yürüttüğü saldırı ve devlet terörü karşısında da Hz Ali’nin Zülfikar’ı gibi keskin bir duruş ve tutuma sahiptirler ve her tür zalimden hesap sormasını bilenlerdir PKK militanları. Herkes böyle bilsin ve herkesin bizi böyle tanıması gerektiğine inanıyoruz.
* Bu iddiaların amacı ne o zaman?
- Tabi ki, devletin arzusu hep hareket içinde parçalanmayı, bölünmeyi yaratmak olduğu için bu tür propagandaları yayıyor. Halkımızın moralini bozma, gözünde kuşku yaratmayı amaçlıyor. Şunu da söyleyeyim aslına biz halkımızın bu propagandalardan etkilenmediğini itibar etmediğini iyi biliyoruz. Bunlara gülüp geçiyorlar. Neden? Çünkü halkımız hareketini iyi tanıyor. Bunların hiçbirine itibar etmiyor.
‘BEN BİR PKK MİLİTANIYIM’
* Eylemsizlik sürecine ilişkin yaklaşımınız nedir?
- Her şeyden önce ben bir PKK militanıyım ve Önderliğimizin görüşleri benim için bir talimattır. Ne hareket yönetiminde ne de HPG’de bir görüş ayrılığı yoktur. Hareketimiz içerisinde bu tip kararlaşmalara ilişkin bölünme, ayrılık yoktur, olmaz da… Hele hele barış ve Kürt sorunun çözümü gibi bir konuda herkes çok ciddi bir birlik içerisindedir. Bir de bu kararlar hareketimiz içerisinde üç beş kişinin bir araya gelmesiyle alınmıyor. En küçük bir gerilla timinde yer alan bir gerilladan tutalım yukarıya doğru neredeyse tüm militanlarımızın tartışma ve karar alma sürecine katıldığı bir sistemimiz mevcuttur. Dolayısıyla hareketimizin en küçük bir kararı ve talimatı ben de dahil tüm militanlarımızın hayatı pahasına uygulamaya koyduğu bir talimattır. Dolayısıyla ben ister eylemsizlik süreçlerinde isterse eylem sürelerinde hareketimizin kararlarını en aktif uygulayıcısı olmaya çalıştım ve çalışacağım.
‘HAKKARİ’YE GERİ ADIM ATTIRAMAZLAR’
* Hakkarililere söylemek istediğiniz şeyler var?
- Elbette. Son olarak başta Yüksekova, Hakkari, Şemdinli, Çukurca halkını bu dik duruşundan, onurlu direnişinden dolayı kutluyorum. Şimdiye kadar olduğu gibi hatta daha da güçlü bir biçimde devletin bu katliamına karşı da birliğini, örgütlülüğünü, öz savunmasını geliştirmesine gerektiğine inanıyorum. Bu saldırılar bu katliam girişimi Hakkari’ye geri adım attıramaz. Hakkari’de uzun yıllar gerillacılık gerilla komutanlığı yaptım, ve bunu iyi biliyorum. Hakkari’nin bu onurlu direnişinin duruşunun tanığıyım. Yine Hakkari’deki çocukları ve Yüksekova’daki gençleri selamlıyor, devletin bu katliamı karşısında tüm gençleri bu saldırılara bu girişime karşı en iyi cevap verme zemini olan Özgür Kürdistan dağlarına, gerilla saflarına katılmaya çağırıyorum.
ANF NEWS AGENCY
DOĞAN ÇETİN -ANF
BEHDİNAN - 16 Eylül günü Hakkari’de yaşanan ve faili konusunda bilinçli ve çarpıtma haberlerle PKK’nin üzerine atılmaya çalışılan katliamın, Kürt sorununu yaşayan, yakından takip edenler için aydınlanmamış yanı kalmasa da tartışmaların zorlama çabalarla ‘fail kim’ konusuna endekslenmesinin arkasında ‘derin’ bir planının dolduğu kuşku götürmüyor.
KCK’nin eylemsizlik kararının bitimine sadece birkaç gün kala 9 yurtsever Kürt insanının katledilmesi ile sonuçlanan bu saldırının ardından yaşananlar da dikkat çekici.
Türkiye’nin Başbakanından tutalım Cumhurbaşkanına kadar olayın ardından alelacele yapmış olduğu açıklamalarla olayı PKK’nin saldırısı olarak lanse etmesi bir sorumsuzluk örneği olarak yorumlanıyor. Demokratik çevrelerin odaklandığı eylemsizlik öncesi bu sürecin uzatılması umudunun altına dinamit koyan bu açıklamaların ‘endişe’ ile yapıldığı kanısı yüksek. Bu endişenin ise suçluluk duygusundan kaynağını aldığı kuşku götürmüyor.
Eylemsizlik süreci açısından gözlerin dikildiği bir diğer yer de KCK. Olayın ardından KCK’nin katliama ilişkin net ve açık tavrının yanısıra soğukkanlı ve sorumlu duruşu dikkat çekici. Konuya ilişkin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın katliamın ‘fail’lerinin kim olduğu ile ilgi seçenekli yorumları ve sorumlu davranışı sorunun çözümü açısından hem samimiyetin hem de konunun ciddiyeti konusundaki yüksek duyarlılığın kanıtı. Ancak Türk basınının Öcalan’ın açıklamalarına ilişkin hep bir ağızdan yapmış oldukları saldırgan ve fırsatçı yayın çizgisinin ardında da Başbakan, İçişleri bakanı ve Cumhurbaşkanının ‘endişe’sinden kaynağını alan niyetli bir manipülasyon olduğu görülüyor.
Bu manipülatif haberlerin odağına oturtulan bir husus da HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal’ın olayın faili olarak gösterilmesi. Türk basınına ve haberi dayandırdıkları devletin yetkili ağızlarına göre olay Murat Karayılan’la çelişki ve çatışma içinde olan, eylemsizlik sürecini kabul etmeyen ‘şahin kanadın’ temsilcisi Bahoz Erdal tarafından provokasyon olarak gerçekleştirilmiş. Bu iddia üstelik geçenlerde orada yaşamını yitiren 10 HPG gerillasının intikamıymış iddiasıyla süslenip bu konudaki devletin eylemsizlik sürecindeki bir diğer katliamının -10 gerillanın yaşamını yitirdiği saldırı- üstü örtülmek isteniyor.
HPG geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin net bir açıklama yaparak bu konuda kamuoyunu aydınlatsa da tartışmanın odağına oturtulan isime yani HPG Askeri Konsey üyesi Dr. Bahoz Erdal’a bu iddiaları sorduk.
Uzun yıllar Hakkari bölgesinde gerilla komutanlığı yapan Erdal, Hakkari üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekerek ‘’bu oyunlar anlaşılmadan bu katlim anlaşılamaz’’ diyor.
Erdal, “Hareketimiz içerisinde ‘şahin’ kanadı ‘güvercin’ kanadı gibi kanatlar yoktur. Ben bir PKK militanıyım ve Önderliğimizin görüşleri benim için bir talimattır. Ne hareket yönetiminde ne de HPG’de bir görüş ayrılığı yoktur. İster eylemsizlik sürecinde isterse eylemde hareketimizin kararlarının en aktif uygulayıcısı olmaya hep çalıştım, çalışacağım.” sözleriyle iddialara cevap veriyor. Erdal sorularımızı yanıtladı:
‘DEVLET HAKKARİ’YE DÜŞMAN GİBİ BAKIYOR’
* Son dönemde gündeme oturan Hakkari katliamıyla ilgili adınız zikredilmeye başlandı. Ancak ona geçmeden önce. Neden Hakkari? Sadece bu olay açısından değil son yıllarda Hakkari’nin adının bu kadar anılması bu kadar gündemde olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Başta Hakkari’de katledilen insanların aileleri olmak üzere bütün Hakkari halkımızın acısını paylaşıyor, başsağlığı diliyorum. Hakkari, devlet ve hükümetin Kürt halkına bakışının, yaklaşımının kendini en net gösterdiği alandır. Bunun için Hakkari’deki gelişmeleri anlamak önemlidir. Yaşanan son katliama da bu temelde yaklaşmak gerekiyor.
Türk devleti Hakkari bölgesini kendine ait, kendinden görmüyor. Düşman gibi bakıyor. Dikkat edilirse Hakkari, devletin idari sistemine göre hem nüfus hem de coğrafi olarak Türkiye’nin en küçük vilayetlerinden biri olmasına rağmen en fazla askerin konumlandırıldığı yerdir. En fazla tankın topun yine buradadır. En fazla köy korucusu ve karakolu olan yerdir. Bu da gösteriyor ki, Hakkari resmen askeri işgal altındadır. Devlet de hükümet de Hakkari’deki halkımızı kendine ait görmüyor, kendi vatandaşı gibi yaklaşmıyor. Düşman görüyor, görüyor. Düşman muamelesi yapıyor. Ondan dolayıdır ki Hakkari’de devletin güvenlik güçleri, Hakkari’deki çocukların kollarını kameralar önünde kırabiliyor. Tutukluyor, kafalarına dipçik darbeleriyle vurup eziyor. Çocukları kafalarından nişan almak suretiyle vuruyor, katlediyor. Bunlar Antalya veya başka bir ilde yaşansaydı kıyamet kopardı. Ancak bu Hakkari’de yaşanmışsa yapanlar ödüllendiriliyor.
HAKKARİ’DE TAMPON BÖLGE OLUŞTURMA GİRİŞİMİ
* Başbakan ‘Ya sev ya terk et’ sözünü de Hakkari’de dillendirmişti…
- Evet belirttiğiniz gibi Erdoğan ‘Ya sev Ya terk et’ yaklaşımını Hakkari’de dile getirmesi anlamsız değildir. Tesadüf değildir. Dil sürçmesi de değildir. Devletin bakış açısını dile getiriyor, ifade ediyor. Şu anda da halen de Türk devleti ve AKP hükümeti Hakkari halkının hiçbir talebini dikkate almazken bölgede güvenlik amaçlı 7 baraj inşası, yüzlerce kilometre askeri amaçlı yollar ve onlarca yeni karakolun inşası halen devam etmektedir. Buralarda devlet terörü uygulayarak, bölgeyi boşaltarak tampon bölge oluşturma çabası içindedir. Yani Başbakan, bu ülkeyi bu haliyle sevmeyen yalnızca demokratik bir Türkiye’yi, Kürt halkını tanıyan bir Türkiye’yi seven Hakkariliyi Hakkariyi terketmeye zorluyor. Devletin bu terörü, Hakkari’deki çocuklara yönelik bu öfkesini, tepkisini anlamadan bu katliamı da anlamak, çözmek mümkün değildir.
* Referandum’da da Hakkari halkı bu tavrını yineledi. Zamanlama ve yer açısından referandum sonrası Hakkari’de bu katliamın yaşanmasını nasıl yorumluyorsunuz?
- Hakkari’deki halkımız onurlu direnişiyle her türlü aktif bir biçimde mücadele içinde olmuş ve en son referandumda da yüzde doksan beşlik bir oranla topraklarına bağlı olduğunu, bu ülkeyi ancak demokratikleşirse seveceğini ve terk etmeyeceğini göstermiştir. Erdoğan’ı ve onun inkar zihniyetini Hakkari’den kovmuştur. Son Peyanus katliamı Hakkari halkının bu onurlu duruşu ve direnişine karşı acizliğin ve korkaklığın dışa vurumudur. Bununla Hakkari halkı cezalandırılmak, korkutulmak istenmiştir. Asimilasyon ve inkarcı politikanın başarısızlığının, gerilla karşısındaki başarısızlığının hıncını sivil insanlardan çıkarmak istemiştir.
HAKKARİ HALKI 26 YILDIR GERİLLA İLE İÇİÇE YAŞIYOR
* Sizce bu katliamı kim gerçekleştirdi?
- Olay yerinde ele geçirilen malzemeler ve belgeler failleri hakkında yeterince kanıt sunmaktadır. Hakkari halkı bunları da ihtiyaç duymadan faillerini tanıyabilme bilinç ve duyarlılığına sahiptir. Geçen 26 yıllık mücadele sürecinde bölgede yaşanan ilk katliam değildir. Şemdinli’de Begalte korucularına yönelik gerçekleştirilen katliam, Yüksekova’da yapılan katliamlar ve patlatılan bombalar, Umut kitapevine yapılan saldırı ve bunların dışında da buna benzer yapılan onlarca katliam var. Yine vahşice yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler halen bölge halkının hafızalarında tazeliğini koruyor. Bölge halkı 26 yıldır gerillayla iç içe yaşıyor, gerillaya en çok destek sunan, sahiplenen ve evlatlarını katan bölgelerin başında geliyor Hakkari. Onun için devletin özel savaş politika ve propagandalarına bölge halkının hiçbir zaman itibar etmeyeceğine eminiz.
GERİLLA PRATİĞİMİN ÖNEMLİ KISMI HAKKARİ’DE GEÇTİ
* Olayın HPG tarafından özellikle de sizin tarafınızdan yapıldığı iddia ediliyor… Ne diyorsunuz?
- Biz hareket olarak kendine güvenen, mücadele ve çizgisine güvenen bir hareketiz. Hareket adına yapılan bir suç varsa veya bir hata meydana gelmişse halkımızla paylaşmış, suç işleyenlere gereken cezalar verilmiş, hatalar karşısında özür dilenmiştir. Halkımızdan ve kamuoyundan gizleyeceğimiz hiçbir şeyimiz yoktur. En son Batman’da yaşanan acı olay bunun en somut kanıtıdır.
Bireysel olarak da devletin özel savaş aygıtının bu katliamı bizimle izah etmeye çalışması kasıtlıdır ve psikolojik savaşın bir parçasıdır. Ben mücadele içinde gerilla pratiğimin önemli bir kısmını Hakkari ve Botan bölgelerinde geçirdim. Yüksekova’dan Silopi’ye kadar bölge halkını, aşiretlerini, köyleri yakından tanıyorum. Uzun yıllar iç içe yaşadık. Gerilla mücadelesi boyunca en fazla yurtsever halkımızın desteğini gördük. Belki de hak etmediğimiz kadar ilgi ve sevgi gösterdi, gösteriyor. Bu asılsız ve ahlaksız iddialar bunlardan olsa gerek. Aslında bunları bölge halkımıza dile getirme veya izah etmeye ihtiyaç duyulmadığını biliyorum, ancak Türk kamuoyuna Türkiye’deki demokratik kamuoyuna yine bu özel savaşa dayalı iddialara karşı bunları belirtme ihtiyacı duydum.
KÖY HALKINDAN HEP DESTEK ALDIK
* Peki siz olayın failleriyle ilgili ne söyleyeceksiniz yani devlet tarafından yapıldığı kanısını güçlendirecek hususlar neler?
- Bu köyü hareketimiz, gerilla güçlerimiz ve ben de şahsen yakından tanıyoruz. Mücadelemiz boyunca korucu olmasına rağmen Peyanus halkından bize hiçbir zarar gelmemiştir. Bizim tarafımızdan da bu köy halkı hiçbir zaman hedeflenmemiştir. Ve mücadelenin en zor koşul ve dönemlerinde bu köy halkının bize nasıl destek sunduğunu, nasıl tehlike ve riskler göze alarak katkılar sunduğunu gerilla güçlerimiz ve ben de şahsen tanığıyız. Ve en son referandumda da yüzde yüze yakın bir oranla boykota katılması da bunu en somut göstergesidir. Böyle yurtsever ve mücadeleye katkı sunan, gerillayı en çok sahiplenen bir köyü gerilla neden hedeflesin ki?
Yine deniliyor ki son şehit düşen 9 arkadaşımızın ihbarını bu köylüler yapmış, bunun için köy cezalandırıldı. Bu iddia da asılsız ve yalandır. Şehit düşen 9 arkadaşımız bu köy sınırları dışında şehit düşmüştür. Türk devleti eylemsizlik sürecinde hiçbir geçerli neden ortada yokken arkadaşlarımız çatışma bölgelerden uzak bir noktada bekleme, gizlenme halindeyken merkezi bir planlamayla yapılan bu alçakça saldırının böylelikle üstü örtülmek istenmektedir.
Yine bazı hususları dile getirmek ve bazı sorular sormak daha aydınlatıcı olacaktır. Bölgede o kadar askeri güç ve gelişmiş savaş tekniği bulunmasına rağmen en ufak bir görüntü ya da ihbar alındığı zaman -bu 9 arkadaşın şahadetinde olduğu gibi- hemen obüs ve kobralarla bombalarken operasyon geliştirilip ‘lerin’ peşine düşülürken neden bu olay karşısında hiçbir müdahalede bulunulmamıştır? Bu katliam yeri Hakkari Dağ Komando Tugayına çok yakınken neden hiçbir müdahalede bulunmamıştır? Katliamın gerçekleştiği yerde hiçbir ormanlık ve kayalık alan olmadığı, alan çıplak olduğu halde ve Peyanus karakoluyla, Hakkari dağ komando tugayının hakim olduğu bir yer olmasına rağmen neden hiçbir müdahalede bulunmamıştır?
Yine şu deniliyor: Esas tuzak askeri araçlara yönelikmiş ve askerler bu yüzden araçlarını oradan geçirmemiş, bu yüzden sivillerde patlatılmış. Eğer bu iddia doğruysa neden o mayına önceden müdahale edilmemiştir? Neden köy halkı, sivil insanlar uyarılmamıştır? Yine o malzemelerin orada işi nedir? Bu bilgiler ve sorular net ve açık bir biçimde failin kim olduğunu gösteriyor.
‘ŞAHİN, GÜVERCİN DEĞİL, FEDAİLER VARDIR’
* Peki sizin KCK içerisinde ayrı bir kanat,‘derin PKK’ olduğunuz iddiaları için ne söyleyebilirsiniz?
- Hareketimiz içinde çelişkilerin, görüş ayrılıklarının, farklı grupların olduğu yönünde özel savaş propagandaları var. Bunlar asılsızdır ve özel savaşın bir parçasından başka bir şey değildir. Devletin bu tür iddiaları ancak hareketimiz içindeki birliğimizi güçlendirmeye yol açmakta ve halkımızın hareket etrafında kenetlenmesine yol açmaktadır. Başka hiçbir etkisi yoktur. PKK’de şahin ya da güvercin yoktur. Bir halkın özgürlük davası için fedaice mücadele eden, bu inanç, kararlılık ve iradeyle canını ortaya koyarak her tür zulme, zorbalığa, sömürgeciliğe, inkarcılığa başkaldıranlar vardır. PKK militanları da bu felsefi derinlik çerçevesinde bir bakışa sahiptirler. Bu anlamda PKK militanları, ekolojik, hümanist, barışsever insanlardır. Ancak Kürdistan gerçeğinde görüldüğü gibi bu yüce değere, yaşama karşı devletin yürüttüğü saldırı ve devlet terörü karşısında da Hz Ali’nin Zülfikar’ı gibi keskin bir duruş ve tutuma sahiptirler ve her tür zalimden hesap sormasını bilenlerdir PKK militanları. Herkes böyle bilsin ve herkesin bizi böyle tanıması gerektiğine inanıyoruz.
* Bu iddiaların amacı ne o zaman?
- Tabi ki, devletin arzusu hep hareket içinde parçalanmayı, bölünmeyi yaratmak olduğu için bu tür propagandaları yayıyor. Halkımızın moralini bozma, gözünde kuşku yaratmayı amaçlıyor. Şunu da söyleyeyim aslına biz halkımızın bu propagandalardan etkilenmediğini itibar etmediğini iyi biliyoruz. Bunlara gülüp geçiyorlar. Neden? Çünkü halkımız hareketini iyi tanıyor. Bunların hiçbirine itibar etmiyor.
‘BEN BİR PKK MİLİTANIYIM’
* Eylemsizlik sürecine ilişkin yaklaşımınız nedir?
- Her şeyden önce ben bir PKK militanıyım ve Önderliğimizin görüşleri benim için bir talimattır. Ne hareket yönetiminde ne de HPG’de bir görüş ayrılığı yoktur. Hareketimiz içerisinde bu tip kararlaşmalara ilişkin bölünme, ayrılık yoktur, olmaz da… Hele hele barış ve Kürt sorunun çözümü gibi bir konuda herkes çok ciddi bir birlik içerisindedir. Bir de bu kararlar hareketimiz içerisinde üç beş kişinin bir araya gelmesiyle alınmıyor. En küçük bir gerilla timinde yer alan bir gerilladan tutalım yukarıya doğru neredeyse tüm militanlarımızın tartışma ve karar alma sürecine katıldığı bir sistemimiz mevcuttur. Dolayısıyla hareketimizin en küçük bir kararı ve talimatı ben de dahil tüm militanlarımızın hayatı pahasına uygulamaya koyduğu bir talimattır. Dolayısıyla ben ister eylemsizlik süreçlerinde isterse eylem sürelerinde hareketimizin kararlarını en aktif uygulayıcısı olmaya çalıştım ve çalışacağım.
‘HAKKARİ’YE GERİ ADIM ATTIRAMAZLAR’
* Hakkarililere söylemek istediğiniz şeyler var?
- Elbette. Son olarak başta Yüksekova, Hakkari, Şemdinli, Çukurca halkını bu dik duruşundan, onurlu direnişinden dolayı kutluyorum. Şimdiye kadar olduğu gibi hatta daha da güçlü bir biçimde devletin bu katliamına karşı da birliğini, örgütlülüğünü, öz savunmasını geliştirmesine gerektiğine inanıyorum. Bu saldırılar bu katliam girişimi Hakkari’ye geri adım attıramaz. Hakkari’de uzun yıllar gerillacılık gerilla komutanlığı yaptım, ve bunu iyi biliyorum. Hakkari’nin bu onurlu direnişinin duruşunun tanığıyım. Yine Hakkari’deki çocukları ve Yüksekova’daki gençleri selamlıyor, devletin bu katliamı karşısında tüm gençleri bu saldırılara bu girişime karşı en iyi cevap verme zemini olan Özgür Kürdistan dağlarına, gerilla saflarına katılmaya çağırıyorum.
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok: