Olan biten

Peter LERCH/ Savaş Esiri Kürtler Hakkında Hazırlanan Rapor(1856-Roslow)

Ji aliyê Kovarabir  ve
Di nav de, BelgenameBÎR Hejmar 6Lekolîn & AnalîzZiman
Şîrove bike
Almanca’dan çeviren: Seyîdxan KURIJ

Krallık Bilim Akademisi Tarih – Filoloji bölümünün verdiği görev üzerine Peter Lerch tarafından SMOLONSK vilayeti dâhilindeki ROSLOW’da bulunan savaş esiri Kürtler hakkında hazırlanan Rapor.
(Rapor Tarihi: 20 Haziran – 2 Temmuz 1856)
***
Bu yılın 28 Şubatında “Kürtler Üzerine Araştırmalar” adlı çalışmamın birinci bölüm baskısının bitmesinden sonra St: Petersburg’dan ayrıldım. 7 Mart’ta Roslow’a vardım. Valilik tarafından bana verilen resmi bir yazıyı oradaki yetkililere verdikten sonra onların yardımı ile aynı gün savaş esiri Kürtlerin bulundukları yere ulaştım. Böylece sizlerin tarafından da bilindiği gibi daha önceki araştırmalarımdan dolayı kendimi hazırlıklı hissettiğim görevime başladım.
Sizlerin de bildiği gibi benim bu konu ile ilgili daha önceki çalışmalarımdan dolayı belli bir hazırlığım vardı. Kürsü tarafından bana verilen talimatta programımı gerçekleştireceğim şartlar ve zaman dikkate alınmıştı. Kürsü şimdiye kadar Kürdoloji konusunda yapılan çalışmaları göz önüne alındığında, benim bu kadar kısa bir sürede bu kadar çok Kürt ile konuşup bu kadar zengin materyal toplayabileceğimi tahmin etmemişti. Yolculuğumun amacı Kürtlerin kitlesel olarak yaşadıkları ve dolayısıyla araştırmacıya çok yönlü araştırma ve inceleme olanağı veren bir yere gitmek değildi. Yolculuk yaptığım yer, bizim imparatorluğun sınırları içinde çok az sayıda Kürdün gelip yaşamak zorunda kaldıkları bir yerdi. Kürsü bu şartları dikkate almadan benden nispeten kısa bir süre zarfında savaş esiri Kürtlerle kurduğum ilişki ile elde edeceğim materyaller ve İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve Rus oryantalistlerinin seyahatnamelerinden veya derledikleri zengin materyalden oluşan makaleleri üzerine yapacağım çalışmalar sonucu eğer mümkün olursa önce Kürtçe’nin fonetiğine doğru bir göz atmayı başarmamı ve ondan sonra Avrupalıların derledikleri kelimelerin, raporların ve bilgilerin en azından bir kısmını doğrulamamı bekliyordu. Ben kendim de aynı umutları taşıyordum ve mevcut şartlar altında mümkün olduğunca bunu gerçekleştirmeye çalışıyordum. Daha sonra kendi tecrübelerimden edindiğim izlenime göre şimdiye kadar Kürtler hakkında bize bilgi sunan gezginlerin çoğunun bazen eksik bilimsel bilgi ve hazırlıktan bazen şartların olumsuzluğundan ya kendi kendileri ile çelişkiye düştüklerini yada yanlış anlaşılmalara meydan verdiklerini gördüm. Özellikle bugüne kadar Avrupalı dilbilimciler tarafından bize sunulan dil üzerine çalışmalar çok kısıtlı amaçlar için kullanılmışlardır.[1] Son olarak kimse benden bir kaç Kürt ile konuşmak ile Kürtçe’nin niteliğini, şimdiye kadar yapılmış derlemelerin gerçek değerinin tespitini ve gramer kurallarını daha iyi ortaya çıkarmayı bekleyemezdi‚ çünkü bu Kürtçe konuşmayı doğru kavramak ve onu şimdiye kadar olduğu gibi tam olarak yazıya dökebilmeye bağlıdır. Savaş esiri Kürtler arasında daha fazla kalarak Kürsü’nün diğer istemlerini yerine getirebilirdim. Asıl görevim yukarıda belirtilen şartlar altında Kürt dili üzerine araştırma yapmak olmasına rağmen, bana verilen bu kısa süre zarfında çok çeşitli açılardan Kürt halkı üzerine inceleme yapma fırsatı bulabildim. İzlenimlerimin sonuçlarını ve derlediğim materyalleri Kürsü’ye sunmayı görev addediyorum. Çünkü derlediğim materyalleri işlemem, böylece mevcut orijinallere göre Kürt kroniklerinin Farsça metinlerin yayını, beni uzun bir süre eserlerimin tam etnografik bölümleri üzerine çalışmaktan uzak tutabilirdi. Eşyanın doğası gereği şimdiye kadar Kürtler hakkında ulaşılan kaynakların aydınlatılması ve ıslahı için çalışmamın yöntemini ve biçimini, elde edilen bilgilere nasıl ulaştığımı ince detaylarına kadar vermeliyim.
Roslow’da birçok değişik Kürt aşiretine mensup 50 kişi ile karşılaştım. Onlar Türkiye’nin Asya bölgesinin aşağı yerlerinden geliyordular: Merdin, Cizire (Hakkari Eyaleti), Dersim, Muş, Diyarbekir (Kürdistan Eyaleti), Urfa, Birecik (Halep Eyaleti), Harput, Meletya, Maden, Arebgir, (Harput Eyaleti) ve Erzurum. Onlar Batı Kürdistan bölgesinin en büyük bölümü olan yukarı Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgeden idiler. Hepsi Kürtçe’nin dışında Türkçe’nin Anadolu diyalektini de konuşuyordular. Bazıları (Bir buçuk yılda) Rusça’yı da anlıyordular. Onlardan hiçbiri yazamıyordu ancak bazıları yavaş yavaş okuyabiliyordu ve sıkça Kuran’dan parçalar okuyordular‚ çünkü hemen hemen her esir güzel yazılmış ve ince katlanmış bir şeyi (Nuska) yanında taşıyordu. Onlar Arapça-Farsça harfleri çizebiliyordular. Tabi ki onlardaki bu eğitim eksikliği bu dağ çocuklarına ilgisinden beni mahrum bıraktı ve onlarla yaptığım 11 haftalık (26 Mayısa Kadar) heyecanlı yolculuk beni birçok gezgin tarafından Kürt aşiretlerinin özellikleri hakkında yazılan övücü anlatımların tamamıyla abartmalı olmadığına inandırdı[2]. Ben onlarda sadece yemeklerdeki lezzeti, ölçülülüğü, canlılığı, yapılan iyiliklere karşı duyulan minnettarlığı, tevazuyu, dürüstlüğü, düşünüş tarzındaki ölçülülüğü izleme imkânı bulmadım, bunun yanında özellikle onlardaki çabuk dost olma özelliği, canlı sohbet etme, çevrelerindeki her şeyi açık bir dikkatle algılama duygularının gelişkinliği de dikkatimi çekti. İnsan çok seyrek bir Kürdü şehir caddelerinde yalnız gezerken görüyordu. 8 veya 12 Kürt ve Türkün birlikte kaldığı evlerde barış ve kardeşlik hâkimdi. Kürtler birbirlerini sık sık ziyaret ederlerdi ve bu ziyaretlerde bolca tütün içilirdi. Kürtler sayıca diğerlerinden fazlaydılar ve içlerinde bir tane de ozan vardı. Bu ozan sürekli ülkesinden türküler okurdu. Onlar İslamiyeti korumayı dikkate almadan bu dengbêj ve ulusal kimlikleriyle gurur duyuyordular ve aşiretlerinden hayranlıkla söz ediyordular. Kendi aşiret önderlerinin iyiliklerini cesaretlerini ve diğer iyi özelliklerini övüyordular veya Türk paşalarının kötülük ve kalleşlikleriyle dolu trajik kaderlerini övgüyle anlatıyordular.     
Kürtlerin bana sık sık okudukları ve benim yazdığım türkülerin çoğu içerik olarak erotik ve kahramanlık temalarını işliyorlardı. [3] Kürt türküleri ile ilgili Abowian’nin[4] da yazdığı gibi insan gayet haklı olarak diyebilir ki, bu türkülerde Kürtler basit olarak retorik ihtişam olmadan ülkelerinin dağlarını, ova ve derelerini, kahramanlarını, onların yaptıklarını ve silahlarını böylece onların duygularını ve düşüncelerini dile getiriyorlar. Dikkat ettiğim kadarıyla bu türkülerde mizah da eksik değil. Bu kahramanlık türküleri daha çok Kürtlerin sık sık Türk saldırılarına karşı yürüttükleri, Moltke’nin yazdığı gibi kadınların da katıldığı bağımsızlık mücadeleleriyle ilgilidir. Benim topladığım ve Palulu Zaza Hasan’ın sık sık okuduğu türkülerden biri “Karsan Dağı” ayaklanması ile ilgili idi.
O, bu türküyü her okuduğunda, halkının gösterdiği kahramanlığı[5] ve çektiği acıları hatırladığından sakinleşmek için derin bir nefes alırdı ve türkü söylemeyi keserdi. Ben Hasan’a neden okumaya devam etmiyorsun diye sorduğumda “Dilê min dişewite! (İçim yanıyor!)” yanıtını veriyordu. Bazıları Kürt aşiretleri arasında meydana gelmiş ve kendisinin de katıldığı kavgaları anlatıyordu. O güçlü ve cesur olarak tarif ettiği ve sürgünle sonuçlanmış hayatını bana anlattığı tek gözlü Palu miri Abdullah Bey’den diğer aşiret önderlerinden olduğu gibi yeterince sıcaklıkla ve sevgiyle söz edemedi. Bu Hasan Roslow’da karşılaştığım Kürtlerin en rahat ve duygulularındandı. Bazı Kürtler sadece türkü söylemeyi değil halay çekmeyi de çok seviyordular.
Kürlerde çok gözleme fırsatını bulduğum gibi[6] Türkler hiç hareketlilik ve canlılık göstermiyordular. Roslow’da son bulunduğum seferde[7] Türkler 3 kat daha fazlaydılar fakat buna rağmen hiç oynadıklarını görmedim. Türkler Kürtlere göre çok daha az konuşuyordular. Kürtlerin birbirlerinin ellerini tutup uzun bir zincir oluşturdukları tek formlu oyunlarının dışında Türkler onları bir ziyaretimde beni sevindirmek için kılıç kalkan oyunu oynadılar. Anlaşılan bu iki aleti Roslow’da bulamamışlardı. Onlar kılıç yerine kaval ve kalkan yerine de bir ağaç parçası kulandılar. Bu oyunda becerilerini fazla gösteremeyecekleri inkar edilemez. Özellikle onların konuşmalarında Kürtlerin hareketlilikleri, hayata bağlılıkları, kararlılıkları ortaya çıkıyordu. Onlardan çoğu kendilerini akıllı olarak, zengin insan ilişkileri ile ilgili olduklarını ispatlıyordular. Kürtçe çalışmamdan zaman buldukça onlarla sadece onların ülkeleri ve davranışları üzerine değil, özellikle moral değerler konusunda da sohbet ediyorduk. Onlarla yaptığım ikinci kısım sohbetler kaba bir ağız kalabalığı değildi. Özellikle onların derin geleneksel duygularını aşağıdaki karakterleri gösterebilir. Kaderleri tehlikede olan Kürtlerin içinde birçok küçük hırsızlıkla suçlanan Musul yakınlarından iki tane de Arap vardı. Oraya vardığım ilk günlerde ilk tanıdığım iki Kürt hemen beni bu iki kişiyi kabul etmemem konusunda uyardılar. Bir gün birkaç Kürt arkadaşımı ararken bütün topluluğu bir heyecan içinde buldum. Onlar bu iki Arabı devlet hastanesinden kesilmiş odun çalarken yakalamıştılar. Bir kamu kuruluşunun malına bu tecavüz haklı olarak onların bu iki Araba karşı çok sert davranma hislerini kamçılamıştı. Kürtler, Siverek’te yaşayan ve yazları 750 çadıra sahip olan Reşwan aşiretinin ölmüş ağası Ali Ağa’nın ikinci oğlu Mehmet’in bizim Avrupalıların yaşam biçimine ilgisi vardı. O daha çok gençti, 25 yaşındaydı ve Türk ordusunda çavuştu. O sık sık bana düşünmeyi gerektiren anlamlı sorular sorardı, bu sorular daha çok bizim aile yaşamımız, dinimiz, sosyal ilişkilerimiz üzerineydiler. Rusça öğrenmeye de çok hevesi vardı, bu ona anlamlı bir şaka gibi geliyordu. Onlarla kaldığım sekiz haftalık süreden sonra beni her gün ziyaret eden Kürtlerle ve Mehmet’le yaptığım sohbetlerle Kurmancca veya Kurmancî[8] konuşmayı başardım. Onlar bendeki bu ilerlemeyi fark edince ve kendi dilleriyle benimle konuşabilince beni iki kat daha sevmeye başladılar. Sözü edilen Mehmet, Diyarbakır’daki Peşar aşiretinin bir kolunun lideri, Cemal Ağa’nın yeğeni olan Hüseyin ve zengin Kürt aşiretlerinden olan diğer Kürtler gibi güzel Kurmancca konuşuyordular.
Diğer az sayıdaki kültürlü ve kendilerini geliştirmiş Kürtler, bu kısa süre zarfında izleyebildiğim kadarıyla bulanık bir telaffuzla ve takıları yutarak konuşuyordular. Sadece bütün bu kısa konuşmalarla da olsa, Kürtlerin bu moral özelliklerini izleme fırsatı bulabildikten sonra, onlar için dışardan yapılmış zorlayıcı tanımlamalara geliyorum. Onlar görünüşlerine esir Türklerden daha çok önem veriyordular. Yukarıda sözü edilen Hüseyin sadece bir tane beyaz elbiseye sahip olmasına rağmen ve bunu derede kendisi yıkadığı halde her güzel Mayıs günü bu beyaz elbisesini giyerdi. Dar bağlanmış önü açık beyaz ceketin altında gümüş ve kırmızı ipekle işlenmiş bir yelek giyiyordu. Ve ona şık bir görünüm veren kaba askeri ceketinin altına soğuk kış günlerinde bunları giymekten vazgeçmiyordu. Hani’den Dami (Demi) aşiretinden olan arkadaşı Ali de daima temizdi ve süslü[9] giyinirdi. Mehmet kırmızı bir fes üstüne bir Avrupalı gibi giyinirdi.
Simaları vasıtasıyla Kürtler Türklerden ve Roslow’daki diğer esirlerden ayırt edilebiliniyordu. Oranın yerlileri onların zarif yetişmelerine hayrandılar. Yüzleri genellikle canlıydı ve sert gerilim taşımıyordu. Köyün çoğu daima siyah saçları çoğu zaman kıvrımlıydı yada omuzlarına dökülüyordu. Yüzleri ovaldı, gözlerinde zengin Hind-Avrupa alametleri vardı, siyahtılar ve çoğu zaman parlıyordular. Onların içinde bir kartal burunlu görmedim. Çoğunun burunlarının güzel bir formu vardı ve eski yunanlılara benziyordular. Ama bazılarında olağandışı kalın burun ve dudaklar vardı.
Fizyolojik olarak Rische’nin “Narative of a residence in Koordistan vol 1 sayfa 85”de mevcut bir Yezidi çiftinin resimlerindeki gibi Kürtlerle ben kendim de karşılaştım. Bunların hemen hepsi Şafii mezhebindendiler. Yalnız Omeriyan aşiretinden bir göçebe Hanefi mezhebindendi.
Roslow’da bulunan Kürtlerin sahip oldukları eğitim derecelerinden, onlardan eski zamanlara ait bilgiler beklenemezdi. Dil dışında sadece şimdiki yaşamları, ülkeleri üzerine sorular sorabilirdim. Burada onların daha çok yer isimlerini bildiklerinin belirtmeliyim. Sadece kendilerine komşu aşiretlerin isimlerini değil uzaklardaki yerleşim yerlerinin isimlerini de biliyorlardı. Böylece Hasan bana kendi aşireti olan SÎVAN aşiretine ait 34 köy ismi verdi. Buna benzer bilgileri diğer Kürt şahsiyetlerinden de aldım.
Onların bana anlattıklarına göre aşiret önderliği babadan oğula geçmiyor, ölen kardeşten sonra gelen küçük kardeşine geçiyor. Eğer ölenin hayatta başka kardeşi yoksa, önderlik büyük kardeşin büyük oğluna geçer. Bu Kürtlerdeki bir önderlik biçimidir.
Kürtler kendi sülaleleri için iyi bir bilgiye sahipler. Onların kendilerinden önceki jenerasyonu iyi tanıyorlar. Örneğin Hasan kendinden önceki 18 babaya kadar isimleri biliyordu.
Kendi ifadelerine göre Fırat’ın batısındaki göçebe Kürtler, yerleşik Kürtlerden kendilerini ayırmak için kendilerini “Karaçadır” olarak adlandırıyorlar. Benim bilgilerime göre Fırat’ın doğusunda ve Musul’un kuzeyinde göçebe aşiretler için “Koçer” terimi kullanılıyor. Göçmenlerin çadırları genellikle siyah renkli olur ve malzemesi de keçi kılından yapılmış keçedir. Tabi ki ateş açık havada yakılır. Üzerinde kazan olan ocak üçayaklıdır. Ekmek yuvarlak sacdan meydana gelen (sac) ve ocağın üstüne konan bir alet ile pişirilir.
Roslow’daki Kürtler bana birçok  Kürtçe ay ismi söylediler. Ben bunlardan üç tane farklı bölgelerde söylenen isimleri topladım.

DİYARBAKIR  -  ZAZACA, PALU  -  BOTAN, Mardin ve Nusaybin arası
                                                                                     
Adar                                       Adar                                                 Adar
Nisan                                      Nisan                                                Nisan
Gulan                                     Gulan                                                Gulan 
Gaziran                                 Gaziran                                            Gaziran
Temuz                                   Temuz                                               Temuz
Tebag                                    Tebag                                                 Tebag
Elul                                         Elul                                                      Elun
Çıleye Peşin[10]              Aşme payiza veryen                      Tişrin        
Çıleye paşin [11]              Aşme payiza[12] peyen               Tişrina paşin
Kanuni peşin                     Aşme[13] kanuna veryen           Çile
Kanuna paşin                    Aşme kanuna peyen                      Kanun
Subat                                   Sebat                                                    Tibat
Burada görüldüğü gibi Garzoni’nin (s.56) verdiği bilgilerle arada farklar var. Tabi ki burada Suriyeli, Yahudi ve diğer halkların ay isimleri ile bir karşılaştırma yapmaktan kaçınmalıyım.[14] Ayın uzunluğunu sadece Mardin ile Nusaybin arasından bir Kürt söyleyebildi. Ona göre Kürtler bir ayı 30 gün olarak hesaplıyorlar. Onun söylediğine göre sene sonunda 6 gün ekleniyor ve bir takvim yılı tamamlanıyor. Bazı yıldız adları öğrendim ama hepsinin anlamlarını öğrenemedim.
KURMANCCA                                                       ZAZACA
Heft bira (yedi kardeş) [15]                               Şinekî (Küçük ayi)
Kalê bêserî[16] (Başsız ihtiyar.)                      (Büyük ayi)
Mêzîn                                                                           (Terazi)
Kevirên keran                                                          Camuus Kiran
 (Kışın parlak bir yıldız.)
Kumukî siviyan[17]                                                Palan                 
                                                                                        Astarê aşme[18] veya
Hevalî Hivi                                                                 Astarê rocî   Venus
Pewir                                                                      
Rêya Kadizan [19]                                                   Rayerê Pîra simerine veya
                                                                                        Gawo qoçan (Süt yolu)
                                                                                        Zoncikî  (Çift Yıldız)
  
Kürtlerin bazı yıldızlarda belirtiler gördükleri gibi, onların batıl inançlarında bazı hayvan temsilcilerinin de insan yaşamıyla yakın ilişkileri olduğu dile getiriliyor. Guguk kuşunun daha önce insan olduğu düşüncesi Kürtler arasında çok yaygındır.
Hüseyin ile yaptığımız gezinti esnasında guguk kuşunun sesini duyunca bana bu kuşun (O “Pepuk” diyordu) kardeşini (Keko) çağırdığını söyledi. Onun anlattığına göre bu kuş önceden bir insanmış, o kardeşini öldürdüğünden Allah tarafından kuş yapılmış. Ondan dolayı o sürekli “kardeş, kardeş” diye ötüyor. Botan bölgesinden başka bir Kürt bana onun sürekli “Kî kuşt, kî kuşt (kim vurdu)? Mi kuşt, mi kuşt (ben vurdum)!” diye öttüğünü  ve pişmanlık duyar bir tonla sürekli bunu tekrarladığını anlatmıştı. Ozan Hasan bana bu hikâyenin hepsini Zazaca anlattı. Ona göre bu kuş (Go’in, baykuş olabilir) önceden bir kızmış. Kardeşinin üvey annesi tarafından öldürülmesinden sonra Allah’a kendisini kuş yapması için yalvarmış.
Legleg[20] birçok halkta olduğu gibi Kürtlerde de kutsal sayılıyor. Onlar leyleğin güzün Mekke ve Medine’ye gittiğine inanıyorlar, bunun için “Hacı Leylek” diyorlar. Onların ifadelerine göre leylekler buradan gidince bir sarayda kalıyorlar, orada yaşlıları ölüyor. Gençler ise tekrar doğup büyüdükleri yuvalarına dönüyor. Onlar beyaz bir horozun[21] içinde namaza çağıran bir çalar saat, onun içinde bir beyaz kuş görüyordular. Fakat ben konuşmayı sürekli buraya çekmeye çalıştığım halde ona dikkat etmedim.    
Eğer insan Müslümanlarla ilişkide ise eski mitolojilerin kalıntıları üzerine inceleme yapmak çok zordur, hemen hemen imkânsızdır. Bu Kürtler için de geçerliydi. Hemen hemen hepsi Kuran’ın içeriğini biliyorlar ve her şeyi kapsadığını söylüyorlar. Bunun için başka kitapların ileri sürdükleri görüşleri ileri sürmek kolay değil. Bir gün Kürtlere yeryüzündeki her şeyin nasıl taşındığını sordum. Tabi ki bazılarının yerküresi kavramı hakkında bilgileri yoktu. Biri bana “Dünyayı bir camus taşıyor” dedi. Bunu bana açıklamalarını istediğimde konuşmayı kestiler.İlmihal kitabından konuştuğumuz da birçok sefer bu konuya geri döndüm, ama onlardan hiç bir şey öğrenemedim. Biri babasının İlmihali okuduğunu söyledi.    
Roslow’da bulunan Kürtlerden onların putperest milletdaşları yezidiler üzerine fazla bir şey öğrenemedim. Onlar da gezginlerin anlattıkları alışılmış şeylerle hemfikirdiler. İlgililer için aşağıdaki çıra söndürme üzerine anlatılanlar ilginç olabilir. Bu Malatya’nın kuzeybatısında, Hasan Bedrik, Hekimhan, Alacahan, Deliktaş vs. köylerde de oluyormuş. Onlar Âli’yi Allah olarak kabul ediyorlar,  Kızılbaş Müslüman olarak adlandırılıyorlarmış. Bana anlatıldığına göre onlar ön tarafı yüzün üzerine gelen kırmızı kahverengi bir başlık takıyorlar. Bu başlık iki cins içinde aynıdır. Onlar baştan aşağıya kadar giden yeşil bir elbise giyiyorlar. Erkekler saçlarını kesiyorlar fakat sakala bıçak ve jilet dokunmuyor. Kadınlar saçlarına 9 – 10 örgü atıyorlar ve mercanlarla süslüyorlar. Burada dikkat çekici şey büyük evlerde yapılan toplantılarda, yezidiler dede olduğu gibi horoz da önemli bir rol oynuyor. En yüksek dereceli din adamının altında dua okuduğu ışığın altına bir horoz bağlanıyor. Dua sona erince, horoza bir sopayla vuruluyor. Tabi ki bu esnada Horoz sesiz durmuyor, özellikle kendini kurtarmak için çırpınıyor; lambayı deviriyor ve söndürüyor. Bu çıra söndürme uydurması bu olaya dayanmalı. -Relata refero-. Bunların hangi aşiretten olduklarını öğrenemedim.
Roslow’da değişik Kürt kişilerle karşılaştıktan sonra, yukarıda da zikrettiğim gibi onların ana dillerini öğrenmek için çırpındım. Kısa bir sürede onların arasında iki farklı lehçenin konuşulduğunu öğrendim. Bunlardan birine Kurmancî diğerine Zazakî diyordular.
Burada Roslow seyahatimde Kürtçe öğrenmemin ne kadar uzun sürdüğünü belirtmeliyim. 
Kullanabildiğim materyal genel olarak çoğu belirsiz, eksik, bazen yanlış transkribe olmuş Kürtçe kelimelerden oluşan sözlükler idi. Öyle ki ancak İranî diller tarihini iyi bilen bir araştırmacı bu materyalden çok az bir miktarda yararlanabilirdi. Gramatiği tam olarak anlayabilmek için kaynaklar eksikti. Her şeyden önce böyle bir anlama için gerekli yazılı metinlerden yoksunduk.
Pater Garzoni ve Prof. Beresin bize ilettikleri konuşmalardan çok az yararlanabiliyorduk. Bunun dışında Kürtçe’nin gramatik formları üzerine bize ilettikleri, eğer insanın kendisi aynı dilin fonetiği üzerine çalışma yapmazsa, ki oda henüz söz konusu değildi, Kürtçe’nin gramatik formları üzerine bu iki yazarın bize ilettikleri ile acil durumlarda Kürtlerle onların ana dillerinde anlaşmak bile mümkün değildi. Bunun dışında bu iki yazarın bize ilettiklerinin bazıları doğru değildi ve güvenilmezdi, bazıları da çelişkiliydi.
Önce tek tek Türkçe kelimelerin yardımıyla her iki diyalekti öğrenmeye çalıştım. Böyle bir şey kısa zamanda onların lehçelerinden onlarla sohbet etme imkânı sağlayabilirdi. Bu derlemeler özellikle önceden planladığım Avrupalı muhabirlerin derledikleri kelimelere göre Kürtçe kelimelerden bir sözlük düzenlememi kolaylaştırdı. Bu derlemelerde daha çok yaygın lehçe olan Kurmancca’yı tercih etmeyi daha çok göz önüne aldım. İlk başta tam olarak tek tek Kürtçe’nin sekiz sesi vardı bende ve bunları yazı vasıtasıyla kâğıda dökmeye çalıştım. Uygun bir alfabe seçiminde daha yolculuğumdan önce güvenilir bulduğum, şimdi hayatta olmayan bir akademisyen Sjögren Oşetische gramatiği, bana kolaylık sağladı. Ayrıca bu eseri daha önceden de tanıyordum. Çünkü sadece bununla birlikte bir İranî dil ele alınmıyordu, özellikle bana henüz hiç işlenmemiş bir dilin, halkın ağzından onun konuşmasından nasıl alınıp işlenebileceği konusunda belirli bir giriş bilgisi veriyordu. Ben Rus alfabesi temel alınarak Sjögren tarafından düzenlenmiş Osetlerin alfabesini seçtim, çünkü Kürtler tarafından kullanılan Arapça- Farsça harfler tek tek Kürtçe’deki sesleri, vokalleri tamamen vermeye yetmiyordu. Bu alfabenin seçimiyle böylece Trans-Kafkaslarda yaşayan çoğu Rusça alfabeyi tanıyan 10.000 kadar Kürt içinde daha az sapmalar yapabildim. Ben sadece mümkün olan doğru imla kurallarından bir dilin tanınabilmesi için önemli kurallarının bulunması düşüncesinden yola çıktım. Bunun için her basit bir ses ve harf için karşılık bulunmalıydı. Sjögrenin alfabesi benim bu istemimi karşılıyordu.
Belirli sayıda Kürtçe kelime tanıdıktan ve önemli dilbilgisel kuralları imkanlar dahilinde ortaya çıkardıktan sonra[22], daha önce bu amaçla önce Türkçe’ye çevirdiğim ve daha sonra her iki diyalektten karşılıklarını bulduğum konuşmaların bildiğim dilbilgisi kurallarına göre incelemelerimi yaptım. En akıllı ve kendi diyalektlerini en temiz konuşan bu Kürtlerle tekrar tekrar ele aldığım bu çalışma ile dili daha yakından tanıdım. Şimdi sohbetleri Kürtçe yapmayı ve büyük metinleri incelemeyi deneyebilirdim. Bunun için ilk önce “Fr. Dieterici Chrestomathie Ottomanne Berl. 1854 (gggvıi ve 163 Ş. 8)  S. 31- 38”de yer alan yukarıda sözünü ettiğim Hüseyin ile birlikte Kurmancca’ya çevirdiğimiz Nasreddin Hoca’nın 7 değişik fıkrasını seçtim.
Onunla “A.V. Letellier  Choig de Fables, traduites en Turk. Paris 1826. 8”den 18 tane Türkçe fıkra çevirdik. Bunun dışında aynı Kürt bana kuşların kralı (Süleyman) ile ilgili bir efsane olan kartal, tilki ve kurt mizahi fıkrasını da anlattı. Bu uzun masalda birçok kahraman bulunuyordu. Bu anlatımları yazamazlık edemezdim. Aynı diyalektteki diğer metinleri yukarıda sözünü ettiğim Hasan’ın ağzından aldım. O Sîvan aşiretinin, Palu’ya yakın Kaşan köyünden (Kiepert de Kaşan) gerçek bir Zazaydı. Hasan Kurmanca da biliyordu ve epeyce de türkü biliyordu. Onun zahmetli anlatımına göre Kurmancca diyalektinden Palu miri Abdullah Bey ve Harput paşası arasındaki kavgayı ve Römi aşireti başkanı kızının romantik-trajik kaderi gibi Abdullah Bey’in Rumeline ilk sürgününden sonraki durumunu yazdım. 
Zazaca diyalekti ile ilgili ana bilgi kaynağım bu Hasan’dı. O bana kendisinin de katıldığı Kürtlerin 3 tane şiddetli savaşını, 2 masal ve Go’in kuşunun efsanesini anlattı.     
Ayrıca bu iki diyalektin birkaç tane şivelerini daha kaydettim.
Halk türküleri için 3 Kürt’ten yararlandım. Birincisi sıkça sözünü ettiğim bu Hasan’dı. Hasan sürekli Zazaca fazla türkü olmadığını iddia ediyordu ama kendisi bana 8 tane Zazaca türkü verdi.
Türküler için başka bir zengin kaynağım da bana 15 türkü okuyan ve yazdırtan Samsatlı tatlı dilli Mehmet idi. İki tane türkü de Demi aşiretinden olan Ali’den aldım.
Bana verilen bilgilere göre Zazaca Muş çevresinde, Palu’da çok sayıda Tuzık aşiretleri arasında ve Dumbeli[23]aşiretinde konuşuluyor. Hemen hemen her Zaza Kurmancca’yı da biliyor. Bu durum bütün Batı Kürdistan’da, yani Musul’dan Küçük Asya’ya kadar görülüyor.[24] Benim öğrendiğim Kurmanca’nın P. Garzoni ve Prof. Beresin tarafından tanımlanan Kürtçe lehçeleri ile uygunluk gösterdiğini farkettim: Belki Kürt dilinin beş bölüme ayrıldığı kabul edilebilinir. Bunlar aslında Pıerefganin belirttiği 4 lehçe ve Zazaca’dır. Bu bana Osetlerle bazı benzerlikler sunuyor ve beni Sjögrensin gramatiğini Roslow’daki araştırmamda kullanmaya sevk etti. Anadan doğma Kürtçe konuşanlarda farklı şehirlerden gelenler arasında tek tek kelimelerde ve konuşma formlarında bazı farklılıklar dikkatimi çekti, aslında bu farklılık daha çok Fırat’ın kuzeyi ve güneyi arasındaki Aşiretler arasındaydı. Fakat bu farklılık insanların birbirleriyle anlaşamayacakları kadar büyük değildi. Fakat Zazaca’da Kurmancca’dan farklı kelimeler vardı.      
Kürtlerin Perslerden kopmaları tabii ki büyük bölümü ile Kürtlerin daha önceden İranlı ana aşiretlerle farklılıklarını derinleştirmiştir. 
Kurmancca lehçesindeki kelimeleri 37 sese ayırıyorum: 9 sesli (bunlardan 5’i kısa ve uzun 4’ü sadece uzun) ve 28 sessiz. Zaza diyalektinde 2 ses fazladır. Böylece Zazaca’da 39 ses vardır: 9 tanesi sesli ve 30 tanesi sessizdir. Bu 39 sesi Lepsius’un[25] linguistik alfabesine göre aşağıdaki tablo şeklinde veriyorum.

A )  Sesliler:
Kısa: a e i ı o ö u ü
(Uzunlar: a e e i o u  

B )  Sessizler              
egplosivce od. dividuce fricativce od. continuce ancpiteed                                                                                                    
fortis lenis nasalis  fortis lenis scmivocallisÿ .1. Faucales, h hÿ  q 

II. Gutturales   kk gg n g y
III. Palatales     t d n y s z
IV. Dentales     t dd n r l s z
V. Labiales       p b m f v w          
Prof Pottt’un (Yarınlar Ülkesinin Müşterileri, Dördüncü Band, sayfa 1 – 42, 259 – 280, Band v. s. 57 – 83 ve Band VII. S. 91 – 167) yayınlanan “Kürtçe ve diğer Batı Asya dillerinin doğal tarihi” adlı makalesinde doğal Kürt isimlerini diğer Ön Asya dillerindeki doğal isimlerle birlikte inceleyen değerli bir çalışma yapıyor. Bu çalışma benim seyahatimde Kürt isimlerini üstün bir şekilde göz önüne getirmemi sağladı. Daha sonra Zetterquistin şimdilik sekiz dilde yayınlanmış Fin yazısının nesir şeklindeki tercümesini Reşwan aşiretinden olan Mehmet’in tavsiyesi ile Kürtçe vermeyi denedim.  
Böylece inanıyorum ki sadece genel olarak da olsa görevimin önemli bir bölümünü yerine getirdim. Eğer Kürtler arasında daha çok kalsaydım çalışmam daha verimli sonuçlar verirdi. Kürtlerin arasında ne kadar fazla kalsaydım o kadar daha çok onların dillerini anlardım ve daha çok kelime toplardım. Umarım bana görev veren değerli Kürsü üyeleri benim çalışmamı değerlendirirken sadece Kürtlerin arasındaki çalışma koşullarımı ve zamanın kısalığını değil, özellikle üstesinden geldiğim çok çeşitli zorlukları da göz önüne alır. Ciddi bir şekilde iddia edebilirim ki krallık akademisinin bana verdiği görev dolayısıyla Kürtler arasında geçirdiğim zaman zarfında kendi çabamla yaptığım incelemeler ve derlemeler daha sonraki Kürdoloji çalışmalarımda çok yararlı oldular. Ben sadece elimdeki bilgilerin büyük bölümünün bir yayınlanmasını değil, özellikle şimdi gördüğüm gibi aynı çalışmaları çok önemli noktalarda büyük bir emniyetle devam ettirebilirim. Çünkü Kürtlerle olan kişisel dostluklarımdan ve çoğu Kürt bölgelerinde oturan işçilerden dolayı Kürtlerin yaşamları ile ilgili görüş açısına sahibim. Ve ben Kürtler ve onların dili üzerine yolculuk raporu için tam bir bilgiye ve doğru bir yargıya sahibim. 



DİPNOTLAR
________________ 
1. Burada R. Lepsiusun linguistik alfabesine göre Kürtçe kelimelerin transkripsiyonunu veriyorum.
2. Özellikle Cl. J.Rich, J.B.Fraser, B.Poujoulat; A.H.Layard, J.Perkins, EH.Southgate’nin gezilerinde makalelerinde görülüyor.                                                             
1855 No. 283 ( Petersburg gazetesindeki tercumede 1856 No. 13 ve 14 ve “Le Nord” de 18 Nisan 1856),Benim ( Irani Kürtler ve onların öncülleri kuzeyli Keldaniler üzerine araştırmalar. Kitap I. St. Petersburg. 1856. 8). S. 28- 32. olduğu gibi.
3. Şimdiye kadarki Kürt halk türkülerinin orijinalleri 12 satırdan fazla değildir.(Wegnersin pers ve Kürtlerin ülkesine yolculuk. Band. II(leipzig 1852 8) s. 258 ve Layard in   Of the prov. of Khuzistan im Journ. of the Roy. IGeograph. Soc. Vol. GVI. partI. Sayfa 83 ve 84 ) anlatımından biliniyor. Tercümeler Wagnerde yukarıda sözü edilen kitabin sayfa 256 – 258 de: Jolowicz Polyglottenin oryantalist manzumesinde mevcuttur.
4.  S. 1848. No. 47. S. 188
5.  Kürtlerin Türkler üzerine cesaret hususunu telaffuz etmeleri karakteristiktir.
      Dılî Tırkan tune (Türklerin yüreği yoktur) dedi bana O.
6.   Kürtlerde, Perslerde yarı çıplak olarak sahneye çıkanlara Pelwan denir.
      Bu kelime Farsça’dır.
7. Mayısta 300 tane daha Kars tarafından olan ve çoğu topçu olan Türk orada bulunan Sultan’ın tebaasının kendi ülkelerine geri iadelerini sağlamak için Roslow’daki esir kampına geldiler. Bunların arasında yukarıda saydığım bölgeler doğumlu olan 30 tane de Kürt vardı.
8. İki form da kullanışlıdır. Kendisinin Kurmancca dinlemeye alışkın olduğunu iddia eden biri benim tarafımdan iyi bilinen ve öğrenilmiş formu düzeltmem gerektiği tavsiyesi dikkatimi çekiyor.
9. Kuzeyden olan yukarıdaki 2. Dipnottaki dolayısıyla tasdik ediliyor. Kleidernin makelesinde yazılan Kürtlerin Roslow’da yaptıkları söyleniyor.
10. Kurmancca’da “Pêşin”, Zazaca’da “Veryen” =  İlk.
11. Kurmancca’da “Paşin”, Zazaca’da “Peyen”  =  Sonuncu.
12. Zazaca =  Aşma, Kurm. = Meh ; Gökteki ay; Zazaca’da = Aşma, Kurm. = Hiw
13. Payiz Zazaca ve Kurmancca’da = Sonbahar,
14. Kürtçe ay isimlerinde Th. Benfey ve M.A. Sternin çalışmalarından yararlanıldı: Bazı eski halkların ay isimleri üzerine  Berlin  1836, 8, özellikle LS.19-21( E.Burnoufun  Journ . da S.1837. S. 265–280 ve 321 – 33, yanında ama MPottun (Halleschen) Genel edebiyat gazete 1839, ek sayı. No 46- 50’deki daha üstündür.
15. Bu yıldız isimlerini bilmeyen Urfalı bir Kürt bana bir yıldızın adını Heft Histerikan (yedi yıldız) olarak söyledi. Onlar kendilerini bir aile olarak görüyorlar.
16. Bizdeki yıldız resminde yedi kardeşlerin (veya arabanın)  arkasından sönen dört yıldıza Kürtlerde Yaşlı deniyor. Onların iddialarına göre onun kafası sağda duruyor ve onlarda “Komike Sivian” deniyor. Bu kafa yıldız kümeleri içinde kendini saklıyor. Yedi kız kardeşin kuyruğunu (Arabanın okunu) meydana getiren 3 yıldıza onlarda “İki kardeş eskilerin kör annesi” deniyor.
17. Daha önceki dipnot.
18. Astare, Zazaca; Husterıg, hister, isterik, sterik, Kurmanci = Yıldız.
19.  L. RIdelar Yıldız isimlerinin kökeni ve anlamı üzerine araştırmalar. Berl. 1809. 8. S. 78 ve 307
20. Bizim güneydeki valimizin elinde bulunanlar ve yeni Yunanca ile kiyaslama digeri için Pottun f. d..d.org. ..31 dergisindeki makalesine bak.
21. Ben Türklerin Doğu sorunu hakkında karar verilmesi için  Roslow’da sergiledikleri iddia edilen Horoz dövüşü üzerine 1885 yılında Nordische Biene nin 152. sayısında anlatılanların gerçeklikleri konusunda şüpheliyim. Ve iddia ediyorum ki 1855 yılında Moskova’da bu dövüşün sergilenmesi için sergilenen 3 ağaç kabartmalar ve benim doğu savaşları üzerine Rusça yazı ve resimleri ihtiva eden bazılarını Akademisyen Kunikin zengin özel koleksiyonundan temin ettiğim materyaller sadece zengin bir fantazidir. Roslow’da bulunan Kürtlerden ve Türklerden kimse böyle bir kavga hakkında bir şey bilmiyordu. Ayrıca orada oturanlar da onlara gelen ilk müşterinin ancak Nordische Biene vasıtasıyla gelebileceği konusunda emindiler. Böyle bir haber gönderenin tanındığına inanılıyordu ve o şakacı kuş olarak adlandırılıyordu.
22. Burada gramatik formlar arasındaki farklılıklardan haberi olmayan insanlarla bu konu ile kurulan ilişkilerin zorluklarına dikat çekmek istiyorum. En basit gramatik belirtilere ve anlamformlarına  ancak 3 haftalık bir çalışmadan sonra ulaşabildim. Bu gibi insanlar aracılığı ile onların dillerini anlaşılır kılabilmenin tek yolu onlarla birlikte kendilerinin anlattıklarını yazıya dökmek ve bu metinleri tek tek insanla kontrol etmektir.
23. Dımililer Palu’nun doğusunda yaşıyorlar. Abowian (Okunmadı, 1848, No. 46, S.164)  Zazaların dağılımı konusunda benimle hemfikirdir.
24.  Süleymaniye Kürtlerinin konuştuğu dil Rich tarafından derlenen kelimelere göre Kurmancca’dır. Kürdistan konusunda geniş bilgiye sahip insanlardan biri olan ve ne yazıkki erken ölen H. Beresin’nın (Kendi seyahatnamesinde) Rich’ın derlemelerini eksik ve süpheli olarak değerlendirmesini tamamen haksızlık olarak görüyorum. Ayrıca (Narrat of e resid. 1, S. 394 – 395) Rich Dilbilimci olmamasına göre 4 şiveye (ağız) göre kendi seyahatnamesinde doğal (cansız) şeylerin Kürtçe isimlerini çok zengin bir biçimde ve birçok kere tekrarlayarak  veriyor.
25. 1857’nin Kopyası. 1856 yılında Bültende ve “Melanges Asiatigues” de basıldığı gibi. Yukarıda parantez içine alınan yerde rapor aşağıda sunuluyor:
İki diyalektteki (Kurmancca ve Zazaca) sesler aşağıdaki tabelada verildiği gibidirler; bazıları kısa bazıları uzun olmak üzere 15 sesli ve 29 sessiz harf vardır, Kurmancca’da 2 sessiz harf eksiktir. Ben bana gerekli görünen çok az bir değişiklikle Sjögrens’ın her iki Osetçe ders notlarında kullandığı Oset Alfabesini kullandım. Onun Osetçe üzerine yaptığı araştırmaları için uyarladığı Latin alfabesine göre Osetçe için kullandığı, aynı zamanda Zend – ve yeni Farsça alfabesi için de Farsça Gramatik ve Vullers`Ünstituones linguae persicea içinde yedek olarak kullanılan transkiripsiyon metodunu ilerdeki sesler üzerine yapacağım çalışmalar için koruyorum.
Dilbilimi tarihi (Historico – Philologigue)’nın GIV bandına ve benim bazı orijinal raporlarımın yayınlandığı Melanges Asiatigues’ın II bandına baktığımda orada verilen Kürtçe sesler tabelasında yarım ses olan W sesini görmediğimi fark ettim. Osetçe – Rusça Alfabeyi Kürtçe için kullandığımda bu sesi y(u) ile göstermiştim fakat Zend ve Farsça üzerine yaptığım araştırmalar ve dillerdeki seslerin psikolojik yanlarına tam bir göz attığımda böyle bir yazım biçiminin doğru olmadığına ikna oldum. Bundan dolayı daha önce söylediğimin aksine Kürtçe’de 30 tane sesiz harf vardır.
Erzurum Akademisi’nden aldığım bazı Kurmancca metinlerin (Yukarıda V de görülüyor) beklentilerimi aştığını burada belirtmeyi bir sorumluluk addediyorum.
Bunlar bir Kürt tarafından yazılmışlar fakat Türkçe’den ve Farsça’dan tercüme oldukları göz önüne alınmamış. Bu tercümeler benim Kurmancca’nın idyomları üzerine yapacağım çalışmalarda yardımcı olacaklar.
Değerli konsolos bunları Fransızca’nın ağzına göre Latince harflere transkiribe etmekle ciddi bir iş yaptı. O akademisyen bay V. Dorn’a yazdığı bir yazıda Kürt tanıdıklarını notlarındaki Kürtçe metinler üzerine çalışmalarını sürdürmeleri için teşvik edeceğine söz veriyor.
Kendi antolojimi preseye vermek için uğraştığımda kendi kendime epey düşündükten sonra aşağıdaki nedenlerden dolayı  Osetçe – Rusça alfabeyi bırakmayı uygun gördüm. Ben Rusya’nın dışında yaşayan Kürtlerin kullandığı iki şiveyi öğrendim. Bazıları gezgin olarak ve bazıları da misyoner olarak Türkiye ve İran’da oturan Kürtler arsında dolaşıp bu şiveler üzerine araştırmalar yapanlarla aynı sonuçlara ulaşmam bekleniyordu; böylece çalışmanın amacı Latin alfabesi temelleri üzerine Kürtçe’nin bir transkiripsiyonunu önermekti. Benim de hazır bulunma şerefine nail olduğum 19 Kasım 1855 tarihli Krallık Bilim Akademisi’nin Tarih – Filoloji Kürsüsünün bir çok üyesinin katıldığı özel bir toplantıda oy birliği ile Dilbilimindeki otografik karışıklıkları yeni bir alfabe ile çoğaltmaktansa İngiliz ve Alman dilbilimcilerin yardımı ile akademisyen Bay Lepsius tarafından geliştirilen Linguistik Alfabesi’ni yada Standart-Alfabeyi Kürtçe için de kullanmak kararlaştırıldı. S. Bulletin de la Claşe des Sciences historigues de I’Academie Imperiale des Scienes  de St.  – Petersburg. T. GIV
5 Aralık 1856’nın 15. Protokolü.     
Hangi nedenlerle bu tür araştırmalar için sözü edilen Standart – Alfabenin seçildiğini burada anlatmak gereksiz olurdu. S. Genel Linguistik Alfabesi. Yabancı bir yazım çeşidinin  ve şimdiye kadar yazılmamış bir dilin Avrupa harflerine geçirmenin temel koşulları. R. Lepsius’dan Berlin 1855.  Ñ Standart – Alfabet  for reducing unşritten languages and foreign graphic systems to a uniform orthography in european letters, By Dr. R. Lepsius . reeommended for Adaption by the Church Mişionary Society. London 1855. (IG u. 73 pp.) 8¡. Ñ Berlin Bilim Akademisinin aylık raporu. 1853 yılı, pag. 746; 1755 yılı, p.109, 784Ñ 787;  Algemeine Zeitun’ın 13 Ocak 1855 tarihli baskısı ile karşılaştırma. Profosor Bay Lepsius bazılarında sorunun psikolojik yanının üzerinde durduğu bu çalışmaları için çok ciddi hazırlıklar yaptı.
Linguistik Alfabenin tek tek diller için kullanılması bir gerçek oldu. ‘Standart-Alfabe’ birçok büyük misyonerlik topluluğunun giriş formulasyonu oldular: Bunlar Church Misionary Society, Þesleyan Mişionary Society, Moravian Mişion, Rhenische Mişiongesellschaft, Calver-Verlags- Verein, Evangelische Mişiongesellschaft zu Basel, American Board of foreign MişionÒ  Standart – Alfabenin harfleri  ile Londra ve Berlin’de şu anda  Misyoner topluluklarının bir çok yazıları basılıyor. Daha önce bu harflerle aşağıdaki eserler basılmıştı: Gramer of the Bornu or Kanuri language, by Rev S. Ş. Koelle. London Church Mişionary House 1854. 8. African Native Literatur, or Proverbs, Tales. Fables and Historical Fragments in the Kanuri or Bornu language, to şhich are added a translation of the above and a Kanuri-Englisch vocabulary. London. 1854. 8.

Not – 1 : Bu makale “KÜRTLER VE İRANİ KUZEY KELDANİLER ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR” adlı kitaptan alınmıştır.
Baskı: APA – ACADEMİC PUBLİSHERS ASOCIATIE
 —AMSTERDAM, Yeni baskı: 1979
Not – 2 :Bu yazının bir kısmı 1995’de İstanbul’da yayınlanan haftalık NûROJ gazetesinde yayınlandı. Gazetenin yayını durduğundan tamamı yayınlanamadı. Ayrıca 2006’da “http://turkish.rizgari.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=740”da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.