Caberizade İhsan
"...Lozan'da etrafta bir takım Suriyeli politika serserileri var. Bunların başları bizde eski mesuslardan Dürzi Şekip Arslan ve Caberizade İhsan'dır. Bunlar "Suriye'yi Fransızlardan kurtaracağız. Seni Suriye'ye hidiv yapacağız. Ordan Mısır'ı da alırız." diyorlar. Hidivden para koparıyorlar. Hidiv memnun. Bir müddet sonra bunları koğdu. Koğdu ama boş duramaz ki... Yanına diğer bir takım serserileri topladı.
Rıza Nur / Hayat ve Hatıratım cilt 3 s. 1135
-----------------------
"Bu esnada Suriye Arapları namına, Suriye Hey'eti Murahhasası olarak Lozana bir heyet gelmiş. Bunlar namına Caberizade İhsan adında biri benden mülakat rica etti. "Gelsin" dedim. YAtak odamda konuştuk. Halepli ilk mebusladan Nafi Paşa'nın oğlu imiş. Reşat'a veya Vahideddin'e mabeyncilik etmiş. Sonra da Şam'da Faysal'a mabeyci olmuş. Domuzcasına bir arapçı, demek İstanbul'da iken de Faysal ile beraber arapçılık ediyormuş. Bizimkiler böylebirini Türk sarayına kadar, hem de mühim bir memuriyete sokmuşlar. Ah bu gaflet. Her vakit her vakit... demek orada içimizi uydurmuşuz.
Meramını anlattı. Hulasası şudur:
"Suriye'de Fransızlar aleyhine isyan edeceklermiş. Fakat kudretleri yokmuş. Türkiye ordu gönderip Fransızları koğmalı imiş. Sonra da Suriye'yi Araplara vermeli imiş. Araplar müstakil bir devlet yapmalı imiş."
Öyle kızdım ki, birden tepem attı. Biz sulh yapacağız diye canımız çıkıyor. Yeniden harp oluverir diye korkudan ölüyoruz. Bu ise gelmiş ne makamdan çalıyor. Bu adam belki de Fransız hafiyesi idi. Ayni zamanda Arap davasına çalışıyordu. Bilmem... Aramızda şöyle ve pek hararetli bir muhavere başladı. Bunu yazıyorum ki Arapların zihniyeti, küstahlığı, hayasızlığı nedir, Türk nesilleri bilsin.
Ben - Ordu göndereceğiz. Kan ve para dökeceğiz. Suriye'yi alacağız. Sonra da size vereceğiz. Bu kadar fedakarlığı ne için yapacağız?
O - Biz de siz de müslümanız. Bu sebeple bu vazifenizdir.
Ben - Bunu şimdi mi öğrendiniz? Söylüyorsunuz. Harbi Umumide müslüman olduğumuzu bilmiyor muydunuz? Türkiye'nin düşmanları ve Hıristiyanlar ile birleşip bizi Suriye'den koğdunuz. O kadar da değil, ahaliden Türkleri kestiniz, mallarını yağma ettiniz. Kadınlarının ırzına geçtiniz. O vakit müslüman değil mi idiniz?
O - Mazidir. Unutulmalı.
Ben - Sen pek küstah bir şeysin. Bu unutulur mu? Bak ne vakit unutulur. Bir defa biz oraya gelelim, sizi keselim, soyalım, kadınlarınızla fuhuş yapalım. Belki o vakit unutulabilir. Ödeşmiş oluruz.
O - Aman bunlar nasıl lakırdı. İslamiyet bize bu vazifeyi vermiştir.
Ben - Siz unutuyorsunuz Türk bunu unutamaz. "Fransızlar bize zulmediyor" diyorsunuz. Biz Türkler bunu işittikçe keyif duyuyoruz. Ezsinler sizi. Layıksınız. Bu size Allah'ın gazabı, alçaklığınızın cezasıdır.
O - Aman etmeyin, iditale geliniz. Biz müstakil olursak size çok yardımımız olur. İttifak yaparız.
Ben - İttifak sizin olsun, siz kendinizi bile müdafaa edemezsiniz. Bozuk bir nesilsiniz. Cebin bir halksınız. Sizin askerliğinizi biz biliriz. Siz müstakil olur da ittifak yaparsak bir de sizi müdafaa etmek için Türk ordularını kullanmalıyız. Sırtımıza yük olursunuz. Sakın müstakil olmayın.
O - Siz yanlış fikirdesiniz.
Ben - Hem bize bu kadar ettikten sonra ne suratla gelip bizden imdad istiyorsunuz? Sizde haya yok mu? Yüzünüz kasap süngeri ile mi silindi? Biz oraya girersek size istiklal mi? Sizi müstemleke yaparız. Siz buna layıksınız. Bunu eskiden bilemedik. Türk asırlardan beri Arabı müslümanlığı muhafaza için bütün bir Avrupa ve küfür cihanı ile uğraştı. Sel gibi kanını akıttı. Harbi Umumide bunun sükranını gösterdiniz. Bu ders yetmiyor da yine mi sizi muhafaza edeceğiz? Türk olmasa idi bugün ne Arap ne de müslümanlık vardı.
(Bu adamın sade bir istinadgahı var. Ne olmuşsa olmuş. Siz müslümansınız, biz de müslümanız. bize yardıma mecbursunuz. Yine bunu söyledi. Hem de lüfüt değil mecburiyet halinde. Artık kabak takı vermişti. Daha ziyade kızdım. dedim ki,
Ben - Eğer müslümanlık bize bu kadar kötülük yapan size karşı böyle bir vazife tahmil ediyorsa, dinden de çıkmağa hazırız.
O - (Elleriyle kulaklarını kapayarak) Aman, bu ne ağır şey. İşitmeyeyim.
Ben - İşit, işit. Hadi şimdi kalk da git. Fransızlar sizi inim inim inletsinler. Ağlamalarınız Türk'e sadrine şifa verir, musikidir.
Kalktı defolup gitti. Hani derler ya şu adam insanı dinden çıkarır, çıkartacak. Düşünün, Türk para ve mal dökecek, Suriye'yi alıp Araplara "Buyurun" diyecek. Bunu istemek için çok hayasız olmak lazımdı. Daha dün bize ne hıyanetler yapmışlardı."
Hayat ve Hatıratım / Rıza Nur
Cilt 3. S. 1136-37-38
Rıza Nur / Hayat ve Hatıratım cilt 3 s. 1135
-----------------------
"Bu esnada Suriye Arapları namına, Suriye Hey'eti Murahhasası olarak Lozana bir heyet gelmiş. Bunlar namına Caberizade İhsan adında biri benden mülakat rica etti. "Gelsin" dedim. YAtak odamda konuştuk. Halepli ilk mebusladan Nafi Paşa'nın oğlu imiş. Reşat'a veya Vahideddin'e mabeyncilik etmiş. Sonra da Şam'da Faysal'a mabeyci olmuş. Domuzcasına bir arapçı, demek İstanbul'da iken de Faysal ile beraber arapçılık ediyormuş. Bizimkiler böylebirini Türk sarayına kadar, hem de mühim bir memuriyete sokmuşlar. Ah bu gaflet. Her vakit her vakit... demek orada içimizi uydurmuşuz.
Meramını anlattı. Hulasası şudur:
"Suriye'de Fransızlar aleyhine isyan edeceklermiş. Fakat kudretleri yokmuş. Türkiye ordu gönderip Fransızları koğmalı imiş. Sonra da Suriye'yi Araplara vermeli imiş. Araplar müstakil bir devlet yapmalı imiş."
Öyle kızdım ki, birden tepem attı. Biz sulh yapacağız diye canımız çıkıyor. Yeniden harp oluverir diye korkudan ölüyoruz. Bu ise gelmiş ne makamdan çalıyor. Bu adam belki de Fransız hafiyesi idi. Ayni zamanda Arap davasına çalışıyordu. Bilmem... Aramızda şöyle ve pek hararetli bir muhavere başladı. Bunu yazıyorum ki Arapların zihniyeti, küstahlığı, hayasızlığı nedir, Türk nesilleri bilsin.
Ben - Ordu göndereceğiz. Kan ve para dökeceğiz. Suriye'yi alacağız. Sonra da size vereceğiz. Bu kadar fedakarlığı ne için yapacağız?
O - Biz de siz de müslümanız. Bu sebeple bu vazifenizdir.
Ben - Bunu şimdi mi öğrendiniz? Söylüyorsunuz. Harbi Umumide müslüman olduğumuzu bilmiyor muydunuz? Türkiye'nin düşmanları ve Hıristiyanlar ile birleşip bizi Suriye'den koğdunuz. O kadar da değil, ahaliden Türkleri kestiniz, mallarını yağma ettiniz. Kadınlarının ırzına geçtiniz. O vakit müslüman değil mi idiniz?
O - Mazidir. Unutulmalı.
Ben - Sen pek küstah bir şeysin. Bu unutulur mu? Bak ne vakit unutulur. Bir defa biz oraya gelelim, sizi keselim, soyalım, kadınlarınızla fuhuş yapalım. Belki o vakit unutulabilir. Ödeşmiş oluruz.
O - Aman bunlar nasıl lakırdı. İslamiyet bize bu vazifeyi vermiştir.
Ben - Siz unutuyorsunuz Türk bunu unutamaz. "Fransızlar bize zulmediyor" diyorsunuz. Biz Türkler bunu işittikçe keyif duyuyoruz. Ezsinler sizi. Layıksınız. Bu size Allah'ın gazabı, alçaklığınızın cezasıdır.
O - Aman etmeyin, iditale geliniz. Biz müstakil olursak size çok yardımımız olur. İttifak yaparız.
Ben - İttifak sizin olsun, siz kendinizi bile müdafaa edemezsiniz. Bozuk bir nesilsiniz. Cebin bir halksınız. Sizin askerliğinizi biz biliriz. Siz müstakil olur da ittifak yaparsak bir de sizi müdafaa etmek için Türk ordularını kullanmalıyız. Sırtımıza yük olursunuz. Sakın müstakil olmayın.
O - Siz yanlış fikirdesiniz.
Ben - Hem bize bu kadar ettikten sonra ne suratla gelip bizden imdad istiyorsunuz? Sizde haya yok mu? Yüzünüz kasap süngeri ile mi silindi? Biz oraya girersek size istiklal mi? Sizi müstemleke yaparız. Siz buna layıksınız. Bunu eskiden bilemedik. Türk asırlardan beri Arabı müslümanlığı muhafaza için bütün bir Avrupa ve küfür cihanı ile uğraştı. Sel gibi kanını akıttı. Harbi Umumide bunun sükranını gösterdiniz. Bu ders yetmiyor da yine mi sizi muhafaza edeceğiz? Türk olmasa idi bugün ne Arap ne de müslümanlık vardı.
(Bu adamın sade bir istinadgahı var. Ne olmuşsa olmuş. Siz müslümansınız, biz de müslümanız. bize yardıma mecbursunuz. Yine bunu söyledi. Hem de lüfüt değil mecburiyet halinde. Artık kabak takı vermişti. Daha ziyade kızdım. dedim ki,
Ben - Eğer müslümanlık bize bu kadar kötülük yapan size karşı böyle bir vazife tahmil ediyorsa, dinden de çıkmağa hazırız.
O - (Elleriyle kulaklarını kapayarak) Aman, bu ne ağır şey. İşitmeyeyim.
Ben - İşit, işit. Hadi şimdi kalk da git. Fransızlar sizi inim inim inletsinler. Ağlamalarınız Türk'e sadrine şifa verir, musikidir.
Kalktı defolup gitti. Hani derler ya şu adam insanı dinden çıkarır, çıkartacak. Düşünün, Türk para ve mal dökecek, Suriye'yi alıp Araplara "Buyurun" diyecek. Bunu istemek için çok hayasız olmak lazımdı. Daha dün bize ne hıyanetler yapmışlardı."
Hayat ve Hatıratım / Rıza Nur
Cilt 3. S. 1136-37-38
Hiç yorum yok: