Asgar Smitko
Asgar SMİTKO 1986 yılında İran, Urumiye'den mülteci olarak Türkiye'ye gelmiş ve İstanbul'a yerleşmişti. İki eşli ve 6 çocuk babasıydı. Ailenin yarısı Urumiye'de kalmış, bir eşi ve 3 çocuğu İstanbul'a gelmişlerdi. Mesut BARZANİ ve adamlarının Irak'tan İran'a kaçtıkları dönemlerde, yaklaşık sekiz yıl barındıkları aşiret bölgesi, Asgar'ın babası Abdui aşiretinin lideri Tahirhan SMİTKO'ya aitti. Bu bakımdan SMİTKO ile BARZANİ'ler arasında bir yakınlık oluşmuştu. Asgar SMİTKO bir zamanlar İran KDP saflarına katılmış ve İran ordusuna karşı silahlı mücadelede yer almıştı. Asgar'ın babası Tahirhan SMİTKO 1981-1982 yılları arasında tedavi olmak amacıyla İstanbul'a gelmiş ve bir müddet kalmıştı.
MİT’in Asgar SMİTKO’nun uyuşturucu kaçakçılığını bilmediği, Asgar SMİTKO’nun bu ilişki süresince MİT’in iki önemli faaliyetine neden olduğu, söylenmektedir. Güneydoğu’da İran’dan sevkedilen PKK’ya ait silahların ele geçirilmesi ve, PKK Marmara sorumlusu ve ekibinin yakalanması konularında yardımcı olduğu MİT kaynaklarınca açıklandı.
Okur-yazarlığı olmayan Asgar SMİTKO, fazla bir özelliği bulunmamasına rağmen, ağa oğlu olması nedeniyle çevresinde hatırı sayılan bir kişi olarak tanınıyordu. İstanbul'a gelen birçok İran'lı onu ziyaret ediyor ve evinde misafir olarak kalıyordu.
SMİTKO, İstanbul'a yerleştikten bir süre sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğüne çalışmaya başladı. Narkotik Şube'nin elemanı olarak istihdam edildi. SMİTKO, Emniyet'e yararlı bilgiler veriyor ve önemli uyuşturucu operasyonlarının yapılmasına neden oluyordu. Bu operasyonlar neticesinde İstanbul Emniyeti'nce kendisine para mükafaatları verildi.
Daha sonra MİT İstanbul Başkanlığı Asgar SMİTKO ile ilişki kurdu. SMİTKO bunun üzerine Polis'le olan ilgisini kesti ve MİT'e çalışmaya başladı. SMİTKO'nun, İstanbul'daki yakın dostları, bacanağı Selim IŞIK ve Urumiye'den tanıdığı Lazım ESMAEİLİ idi. Her ikisi de uyuşturucu ticaretinde bilinen isimlerdi.
Asgar SMİTKO'nun MİT'le çalışmasından bir müddet sonra İran Gizli Servisi SAVAMA kendisini İran'a çağırmış ve kendisinden Türkiye'de barınan İran yönetimi muhalifi Halkın Mücahitleri Örgütü ve İran KDP mensupları hakkında bilgi toplamasını istemiştir. Konuyu MİT'deki yöneticilerine bildiren Asgar SMİTKO, bir süre İran Servisine önemsiz bilgiler vermiş, daha sonra İran'da bağlı olduğu yöneticisinin tayini üzerine ilişkisi kopmuştur. Körfez Savaşı'ndan sonra, takriben 1991'de Türkiye'ye gelen Necirvan BARZANİ, Asgar SMİTKO'yu ziyaret etmiş ve onunla görüşmüş, bu görüşmede BARZANİ'nin saygılı tavrı dikkat çekmiştir.
Asgar SMİTKO'nun MİT'le çalışmasından bir müddet sonra İran Gizli Servisi SAVAMA kendisini İran'a çağırmış ve kendisinden Türkiye'de barınan İran yönetimi muhalifi Halkın Mücahitleri Örgütü ve İran KDP mensupları hakkında bilgi toplamasını istemiştir. Konuyu MİT'deki yöneticilerine bildiren Asgar SMİTKO, bir süre İran Servisine önemsiz bilgiler vermiş, daha sonra İran'da bağlı olduğu yöneticisinin tayini üzerine ilişkisi kopmuştur. Körfez Savaşı'ndan sonra, takriben 1991'de Türkiye'ye gelen Necirvan BARZANİ, Asgar SMİTKO'yu ziyaret etmiş ve onunla görüşmüş, bu görüşmede BARZANİ'nin saygılı tavrı dikkat çekmiştir.
MİT’in Asgar SMİTKO’nun uyuşturucu kaçakçılığını bilmediği, Asgar SMİTKO’nun bu ilişki süresince MİT’in iki önemli faaliyetine neden olduğu, söylenmektedir. Güneydoğu’da İran’dan sevkedilen PKK’ya ait silahların ele geçirilmesi ve, PKK Marmara sorumlusu ve ekibinin yakalanması konularında yardımcı olduğu MİT kaynaklarınca açıklandı.
Asgar SMİTKO’nun yöneticisi Mardin’li İbrahim'di.
PKK yanlısı Özgür Ülke gazetesi iki İranlı'nın PKK'nın askeri metropol timleri tarafından cezalandırılıp öldürüldüğünü yazdı. Smitko'yu Asker Simko adıyla veren gazete özgeçmişi hakkında da değişik bilgiler verdi. Buna göre:
Asker SİMKO, 1925-1930 yılında İran Şahlığı'na karşı Kürt direnişinin öncülüğünü yapan Simko Ağa'nın torunu. Simko Ağa İranlı komutanlar tarafından görüşmeye çağrılmış ve tuzağa düşürülerek öldürülmüştü. Asker, babasının adı Tarxan olmasına rağmen ünlü dedesinden dolayı Asker SİMKO olarak tanınıyordu. Oğlu ve torunu Simko ağanın yolundan gitmediler. Önce Savak, sonra MİT ve CİA ile çalıştılar. Sınırda olmanın avantajlarından yararlanarak eroin işine el attılar. İşleri çok iyi gitti. Öye ki baba Tarxan, Denktaş'ın oğlunun düğününe şeref misafiri olabiliyordu. ..
İlişkinin bu boyutu okuyanları şaşırtmasın. Almanya'da "Die Verbrecher Holding" (Üçkağıtçılar Holdingi) ismiyle bir kitap çıktı. Kitapta Alman polisine ifade veren ve MHP içinde kalmış boksör olan birinin ilginç ifadesi yeralıyordu. "Sağcı, parlamenter ve kontrgerilla elemanları, Doğu'dan eroini alıyorlar. Tırlara yüklenen eroin Kıbrıs'taki Magosa şehrine getiriliyor. Burada meyve firmalarının depolarına konuyor. Mersin'e, oradan tırlarla İstanbul üzerinden Almanya ve İngiltere'ye götürülüyor. Bu ilişkilerde en büyük rolü Londra'daki Pack firması üstleniyor. Firmanın sahibi A.N., bu örgütün maliye bakanı gibiydi."
Babası öldükten sonra Asker'in işleri daha iyi gitmeye başlamıştı. İstanbul / Ataköy'de villa sahibiydi. Aksaray'a takılıyordu. Aksaray'a takılan sadece o değildi. Şahcı bir çok İranlı, butik, otel açmış, bu işi yürütüyorlardı. İş karışıktı. Hem uyuşturucu, hem gizli örgütler, hem sahte pasaport hem de kan. MİT'ten bazıları, bu şebekeyi gazetecilere sızdırdı.
Gazeteciler, MİT'ten bazı kişilerin yardımıyla kapsamlı bir dosya hazırladılar. Gazeteler dosyada yazılanlardan ürktü ve bu dosya yayınlanmadı. Bunun üzerine gazeteciler 1989 ve 1992 yılında iki dosyayı Uğur MUMCU'ya verdiler. Çünkü şebekenin koruyucuları arasında bazı polis ve politikacıların adı geçiyordu. Atatürk Havalimanı'nda polis müfettiş Müslüm, İstanbul Emniyeti'nden İsmet (Yüksel) Güven, Ali Bahadır, Mehmet Aydın, polis müfettişi Niyazi Seçkin, İçişleri Bakanlığı'nda görevli Zeki Taş ve daha bir çok emniyet görevlisinin bunları himaye ettiği söyleniyordu. 18. dönem ANAP Malatya milletvekili Galip Demiral'ın serbest döviz tüccarı yeğeni Hikmet Demiral'ın istihbaratla ilişkide olduğu ve bunları koruduğu söyleniyordu. Milyarların döndüğü bu piyasada, şebeke gerektiğinde Savama'ya muhalif Kürt ve İranlıları feda ediyor, gerektiğinde MİT'e yaranıyordu.
Gazeteciler, MİT'ten bazı kişilerin yardımıyla kapsamlı bir dosya hazırladılar. Gazeteler dosyada yazılanlardan ürktü ve bu dosya yayınlanmadı. Bunun üzerine gazeteciler 1989 ve 1992 yılında iki dosyayı Uğur MUMCU'ya verdiler. Çünkü şebekenin koruyucuları arasında bazı polis ve politikacıların adı geçiyordu. Atatürk Havalimanı'nda polis müfettiş Müslüm, İstanbul Emniyeti'nden İsmet (Yüksel) Güven, Ali Bahadır, Mehmet Aydın, polis müfettişi Niyazi Seçkin, İçişleri Bakanlığı'nda görevli Zeki Taş ve daha bir çok emniyet görevlisinin bunları himaye ettiği söyleniyordu. 18. dönem ANAP Malatya milletvekili Galip Demiral'ın serbest döviz tüccarı yeğeni Hikmet Demiral'ın istihbaratla ilişkide olduğu ve bunları koruduğu söyleniyordu. Milyarların döndüğü bu piyasada, şebeke gerektiğinde Savama'ya muhalif Kürt ve İranlıları feda ediyor, gerektiğinde MİT'e yaranıyordu.
1994 Kasım ayının başları, 'Asker'in Ataköy'deki evinde önemli bir toplantı yapılıyor. Toplantıya MİT mensupları, İdris Barzani'nin oğlu ve IKDP yöneticisi Neçirvan Barzani, Urmiyeli Kürt Zeya Nazım (Lazo) ve bir kaç önemli kişi daha katılıyor. Toplantının gündemi sırdı. Ama PKK'ya destek verdikleri iddiasıyla kaçırılıp, öldürülen Kürt işadamları ve Güney Kürdistan'daki durumla ilgili olduğunun anlaşılmayacağı kadar sır değildi. Toplantının ardından Güney Kürdistan'da kanlı çatışmaların başlaması bir tesadüf olmasa gerekti. MİT'e göre Celal Talabani PKK'ya çok yaklaşıyordu. Toplantıdan sızan haberler arasında Zeya Nazım'ın görevli olarak Güney Kürdistan'a yerleşeceği söylentileri de vardı.
Zeya Nazım'ın ismi, İstanbul Cezaevi'nde öldürülen PKK ihanetçisi Osman TİM ile beraber anılıyor. Çiller'in geçen yıl İstanbul'da sarfettiği "PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarını biliyoruz. Elimizde listeleri var." sözlerine konu olan listenin bu kişilerin verdiği bilgiye dayandırıldığı söyleniyor. Hatırlanacaktır, bu tehditten sonra aralarında Behçet Cantürk ve Savaş Buldan'ın da olduğu çok sayıda Kürt işadamı kaçırılmış ve öldürülmüştü. Cinayetlerin MİT bünyesinde oluşturulan Mehmet EYMÜR'e bağlı yeni birimin ısınma eylemleri olduğu ve Alaattin Çakıcı'nın da bu cinayetlerde bizzat yer aldığı ileri sürülmüştü. Bu cinayetlerle ilgili olarak yayılan bir diğer söylenti de Savaş Buldan ve arkadaşları sorgulanırken, işkencecilerin telefonla konuştuğu kişinin Asker SİMKO olduğu şeklindeydi. Basına yansımamakla birlikte 12 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'dan Yüksekovalı işadamı Abdullah Düşünmez kaçırılmış, muhtemelen Savaş Buldan ve arkadaşlarının sorgulandığı Sapanca yakınlarındaki üç katlı binada işkenceye alınmıştı. Çırılçıplak soyulan ve ölümle korkutulan Düşünmez, sorgu sırasında gelen bir telefon konuşması ardından yüklü bir para verme karşılığında serbest bırakılmıştı. Sorgucular parayı garantiye almak için Düşümez'in el telefonunu, parayı getireceği yeri belirlemek için almış ve kimseye söylememesi için iyice tembihlemişlerdi. Düşünmez'in parayı verip vermediği bilinmiyor. Ama soluğu İspanya'da aldığına bakılırsa vermediği daha güçlü ihtimal. İhtimal olmayan bir şey varsa o da Düşünmez'e kefil olarak serbest bırakılmasını sağlayanın Asker SİMKO olduğu."
Zeya Nazım'ın ismi, İstanbul Cezaevi'nde öldürülen PKK ihanetçisi Osman TİM ile beraber anılıyor. Çiller'in geçen yıl İstanbul'da sarfettiği "PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarını biliyoruz. Elimizde listeleri var." sözlerine konu olan listenin bu kişilerin verdiği bilgiye dayandırıldığı söyleniyor. Hatırlanacaktır, bu tehditten sonra aralarında Behçet Cantürk ve Savaş Buldan'ın da olduğu çok sayıda Kürt işadamı kaçırılmış ve öldürülmüştü. Cinayetlerin MİT bünyesinde oluşturulan Mehmet EYMÜR'e bağlı yeni birimin ısınma eylemleri olduğu ve Alaattin Çakıcı'nın da bu cinayetlerde bizzat yer aldığı ileri sürülmüştü. Bu cinayetlerle ilgili olarak yayılan bir diğer söylenti de Savaş Buldan ve arkadaşları sorgulanırken, işkencecilerin telefonla konuştuğu kişinin Asker SİMKO olduğu şeklindeydi. Basına yansımamakla birlikte 12 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'dan Yüksekovalı işadamı Abdullah Düşünmez kaçırılmış, muhtemelen Savaş Buldan ve arkadaşlarının sorgulandığı Sapanca yakınlarındaki üç katlı binada işkenceye alınmıştı. Çırılçıplak soyulan ve ölümle korkutulan Düşünmez, sorgu sırasında gelen bir telefon konuşması ardından yüklü bir para verme karşılığında serbest bırakılmıştı. Sorgucular parayı garantiye almak için Düşümez'in el telefonunu, parayı getireceği yeri belirlemek için almış ve kimseye söylememesi için iyice tembihlemişlerdi. Düşünmez'in parayı verip vermediği bilinmiyor. Ama soluğu İspanya'da aldığına bakılırsa vermediği daha güçlü ihtimal. İhtimal olmayan bir şey varsa o da Düşünmez'e kefil olarak serbest bırakılmasını sağlayanın Asker SİMKO olduğu."
Hiç yorum yok: