Olan biten

Musa Anter

20 Eylül 1992'de Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürüldüğü Abdulkadir Aygan'ın ifadelerinde anlatılan Kürt öncüsü. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın Susurluk Araştırma Raporu'nda, Musa Anter cinayetinin devlet tarafından işlendiği kabul edildi. Apê Musa cinayeti ile ilgili itiraflar, raporun Ek 9. dosyasında yer aldı. Ancak raporun bu ekleri, "devlet sırrı" oldukları gerekçesiyle açıklanmadı.


Aygan'ın sözleri: "Yeşil'in karıştığı en büyük olay, yani benim tanık olduğum en büyük olay, Apê Musa'nın öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara'da olmasına rağmen, daha sonra kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz'la Diyarbakır'a geldi ve olayın olacağı gün Adıyaman bölgesine gitti. 'Nemrut Dağı'na gideceğim, oradaki grupları dinleyeceğim. Telsiz cihazı ile grup var mı yok mu tespit edeceğim' diyordu. Bu esnada da Yeşil, Musa Anter'e yönelik cinayeti JİTEM'de organize ediyordu. Tim Komutanı Savaş Gevrekçi, Grup Komutanı izinde olduğu için onun görevini de görüyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ile Şırnaklı Hamid adlı itirafçı PKK'den birlikte ayrılmışlardı." 

Apê Musa'nın o gün, Diyarbakır'da bir otelde olduğunu tespit eden kişi Hogir kod adlı Cemil Işık. Haberi alan Yeşil ve Mustafa Deniz, beyaz Land Rover ile geliyorlar. Land Rover'i Bölge Valiliği kendisine hibe etmişti. Yani görev için almıştı. Hogir'e 'Musa Anter'i bir plan yaparak bir yere çek ve bize getir' diyorlar... 

Anter Hogir'i tanıyordu 

Hogir kod adlı Cemil Işık ile Musa Anter'in daha önce tanıştıklarını söylüyor Aygan. Yani Apê Musa, Hogir'in partiden ayrılmasına üzülüyor ve bu nedenle kendisiyle görüşmek istiyormuş. Ancak Ape Musa'nın, Hogir'in JİTEM'de çalıştığından haberi yok. İşte Anter'i otelden çıkarmanın yolu bulunmuş oluyor. Hogir bunun üzerini Hamid adlı itirafçıyı görevlendirerek otele gönderiyor. 'Tamam de, Hogir seninle görüşmek istiyor, seni bir yerde bekliyor, bir evdedir, yanına götüreceğim' diyor. Hamid birincisinde başarılı olamamıştı. İkincisinde Land Rover ile bütün ekip gidiyor. Gerisini Aygan anlatıyor: "Ali Ozansoy, JİTEM İstihbarat Grup Komutanlığı'nda Saraykapı'da ana telsizin başında bekledi. Hogir'e kalaşnikof verildi. Beni de JİTEM kimliğim ve silahım var diye Hogir'in yanına verdiler. Herhangi bir durum olursa müdahale edebilmem için. Bizi, köprüyü geçtikten sonra Silvan yolunun çıkışına, yokuşa doğru bıraktılar. Yeşil, Mustafa Deniz ile biraz daha tepeye çıktı, telsiz onlardaydı. Hamid de tekrar otele, Apê Musa'yı almaya gitti. Yani bir taksiye bindirecek ve bizim yanımıza getirecek. Hogir de onu orada vuracak..." 

Tetiği Hamid çekti

Sessiz bir bekleyiş sürüyor; ne gelen var ne giden. İş uzadıkça silahlı halde pusuda bekleyen katillerin sabrı taşmaya başlıyor. En sabırsız olanı Hogir, 'Bu işte bir iş var. Biz Yeşil'in yanına gidelim. Polis bizi yakalarsa daha kötü olur' diyor. Yol kenarındaki arazide birlikte yürüyerek Yeşil'in yanına gidiyorlar. Bir süre sonra kentin bir yerlerinden siren sesleri gelmeye başlıyor. Yeşil, telsizi polis kanalına almış. ‘Ortalık karıştı, bir şeyler olmuş ama nasıl olduğunu bilmiyorum' diyor Yeşil. Planı değiştirmek zorunda kalıyorlar. Topluca Land Rover'e binerek JİTEM'e gidiyorlar. Aygan anlatıyor: "Geldiğimizde Ali Ozansoy 'tamam' dedi, Hamid, Ape Musa'yı vurmuş, olayı yapmış. Biraz sonra Hamid geldi. Hamid 'Tamam vurdum' dedi. Hogir 'Niye yanımıza getirmedin, niye bu iş yolda oldu' diye sordu. Hamid, 'Şüphelendiler, taksiye bindik, yanında yeğeni vardı' dedi. Seyrantepe'ye geldik, işte ben dedim ki, şurada falan dedim, onlar daima nerede diyorlar, baktım şüpheleniyorlar artık fazla gitmeyecek, indirdim' dedi. Hamid'in üzerinde bir 14'lü UMAN markalı tabanca varmış, bunu ona JİTEM vermişti. Orada onları indiriyor, kendi anlatımlarına göre, Apê Musa ile yeğeni onun arkasında yürüyorlar, o da sokağın içine yürüyor, dönüp Apê Musa ve yeğenine ateş ediyor. Daha sonra kaçtığı yerde, silahı çöp tenekesine atıyor." 

Anter'in öldürülüşüne tanıklık edenlerden biri de Taraf Gazetesi yazarı Orhan Miroğlu. Miroğlu, olay gecesini şöyle anlatıyor: "Ben Musa ağabeyi gitmeden önce yemeğe davet ettim, o kabul etti. Olayın olduğu gün yani pazar günü akşam saat 8'de otele gittim. Onunla Büyük Otel de buluşacaktık. Bu otel Budakların oteliydi, onlar işletiyordu. Otelde onunla sohbet ettik. Misafirleri vardı onlar gittikten sonra biz Musa abe ile baş başa kaldık. Otel kombilerinden biri Musa ağabeye, 'Abi senin beklediğin misafir geldi'. Bana daha önce arazi sorunu olduğunu söyledi. Ama itirafçılarla bir toplantı olacağını söz etmemişti. Eğer söz etmiş olsaydı müdahale ederdim. O dönemde Diyarbakır'da böyle bir toplantıya katılmak çok tehlikeliydi. Onu vazgeçtirmeye çalışırdım. En azından ben gitmezdim. 

O kalktı misafiri asansörde karşıladı, birlikte yukarıya çıktılar. Döndüğünde üstünü değiştirmişti. Daha önce de bunlar Musa ağabeyi ile telefonlaşmışlar ve onu ikna etmişler. İşte ‘öbür tarafta da samimi itirafçılar var. Kürt halkına çok büyük zararlar verdik yeniden barışmak istiyorlar' gibi... Musa ağabey de sanki ulusal bir görevi yerine getirecekmiş, Kürtler arasında bir dargınlığı, yani bir çekişmezliği sona erdirecek gibi bir misyonu yükleniyordu. Bu, aslında ona yüklenen bir misyondu. 

Gelen şahıs 25-30 yaşlarından birisiydi. Üstünde bir blu jeans pantolonu ve ipek-naylon karışımı bir gömlek vardı. Otelden birlikte çıktık. Musa ağabey dedi ki, 'Orhan, Seyrantepe'ye gideceğiz, nasıl gideceğiz'. Arabamız yoktu, bir ticari taksi tutuk. Önce Musa ağabey arabaya bindi, ardından o gelen kişi bindi, binerken etrafa baktığını gördüm. Bende arabanın ön tarafına bindim. Yola çıkarken etraf iyice karanlıktı. Araba Ergani yoluna girdi, etrafımızda ev kalmamıştı. Arkamı döndüm ve dedim ki, 'Biz nereye gidiyoruz?'. O gelen kişi, 'Bu Silvan yolu değil mi?' dedi. Ben 'Yok' dedim, ‘eğer Silvan yoluna gideceğiz deseydin ben seni oraya götürürdüm. Burası Ergani yolu'. Adam, 'Biz yanlış gelmişiz. Biz Silvan yolundan gideceğiz' dedi. 

Meğer onun asıl görevi, bizi kontrgerillanın arabasının beklediği noktaya götürmek ve onlara teslim etmekmiş. Ergani yolundan döndük. Musa ağabey dedi ki, 'Sen Diyarbakır'ı bilmiyor musun. Gideceğin yolunu bilmiyor musun.' Biz Kürtçe konuşuyoruz ve bu arada onun Kürt olduğunu öğreniyoruz. Düzgün Kürtçe konuşuyordu. 'Yok. Ben Diyarbakır'da yaşamıyorum, köyden yeni geldim.' dedi. Musa ağabey, 'Nerelisin' diye sordu, adam ‘Erganili'yim' diye cevap verdi. 

Çok tedirgindi, gitmesi gereken noktanın endişesini yaşıyordu. Sonra Peşmerge konutları karşısında, Cumhuriyet mahallesine girdik. Orda bizi 36. sokağa soktu. Musa ağabeyin sinirleri bayağı bozulmuştu. 'Dev ji wi keri berde. Were em vegerin' dedi. 

Meğer bu kişi bizi öldürecek yer arıyormuş. Biz halen farkında değiliz. Bir sokağa girdik, birisine bir şey sordu ardından başka bir sokağa daha girdik. Böyle olunca, Musa ağabey sinirlendi 'Geri dönelim' dedi. Biz tam geri dönmeye hazırlanıyorduk ki, adam, "Tamam, ben gideceğimiz yeri buldum' dedi. Loş bir sokak, karanlık ve beli belirsiz bir ışık sokağın sonunda, bir lamba olmalı. Biz sokağa adımımızı attık. Ona, 'Burası mı gideceğimiz yer?' diye sordum, O da 'evet' dedi. Musa ağabey bir an için durdu ve bana Kürtçe dedi ki, 'Bunlar samimi itirafçı bulup, PKK ile barışmak istiyorlar.' O an ben içimde 'eyvah' dedim ama o anda yapılacak hiçbir şey yoktu. Silahı ne zaman çektiğini o arada görmedim. Daha Musa ağabey sözlerini bitirmeden adam tabancasını ateşlemişti. Musa ağabey kafasından aldığı yaralarla öldü. Tahminen 10-15 beş dakika yaşadı. Ben de yarlıydım ve kısa bir aradan sonra kendimden geçtim. Sırtımdan, bacağımdan ve ellerimden üç-dört kurşun yarası almıştım." 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.