Kaybolmayan Maç İsteyelim
Trabzonspor - Besiktas
Tarih : 04 Ekim 2004
Yenilgiden müşerref olunmaz ama şerefli yenilgi pekala
olur. Avni Aker'de kaliteli oyuncuların rol aldığı,
zevkli ve heyecanlı bir maç idrak edildi. Siyahlar
büyük bir iştahla saldırdı. Mavilerde 'ham etmek' için
mızmızlanan çıtkırıldım nazlanması değilse bile
keçiboynuzuyla uğraşanların 'acaba'lı hali vardı.
Bal da onlara gitti.
Gitsin...
İki takım arasındaki motivasyon farkını, Trabzon'un
perşembeleyin çıktığı memleket aşırı deplasmanla
ilişkilendirenler haklıdır. Sadece maç performansıyla
değil, seyahatli, stresli curcunasıyla dünyanın
sıfırdan kurulması hadisesidir.
Kalan boşlukları doldurmak için iki hafta önce
İnönü'de oynanan Beşiktaş - Galatasaray maçına bir kez
daha bakılabilir. Yardımı olacağı kesin.
İlk yarıda, Beşiktaş'ın, oyunun cereyan ettiği
bölgelere fazladan adam getirerek topun mülkiyetini
ele geçirme çabası, bu iştahın aktığı kanallardan
biriydi. Yediği gol bu tarzın bedeli sayılabilir.
Çağdaş'ın kırmızı kartla oyun dışında kaldığı 60.
dakikaya kadar olan bölümde, golü getiren atak,
Trabzonspor'un akıcı pas iletişimi kurabildiği tek
pozisyondu. Pas istatistiklerine göre, maviler aynı
süre içinde, dört pası üst üste yapamadılar.
Buna karşılık, rakipten top kapma, seri paslaşmalar ve
etkili noktalara adam kaçırma bakımından siyahlar
lehine göz alıcı manzaralar vardı. Carew, Juanfran,
İbrahim ve Ali Güneş, defalarca sıfıra indi. Geriye
çıkarılan isabetli toplar da vardı. Onların koşularını
eşleyecek vurucular bulunabilse (Tümer ve Pancu
sesleri duyuyorum), sonuç alınabilirdi.
Golde, Sergen'in negatif asisti, İbrahim Toraman'ın
final pasını engellemeye yönelik hamlesi, Çağdaş'ın
Gökdeniz'inkine göre yetersiz gibi görünen deparı,
niyete uygun sonuç vermemiş girişimler olarak
affedilebilir. Affedelim.
Hatta bu girişimlerin tümüyle sonuçsuz kaldığından
bile emin olmamak lazım. Pozisyon dikkatle
izlendiğinde, Çağdaş'ın, son bir hamleyle topun önüne
ayağını koymayı başardığı tespit edilebiliyor.
Bu gayret serisini mahkum etmeden önce, kaleci
Ramazan'ın konumu bir kez daha gözden geçirilmeli.
Kanaatimce, pozisyonda temel nitelikli (fundamental)
hata, ona ait. Gelişmelere bulunduğu noktada yakalandı
ve arkasındaki çerçeveyi kaybetti. Kalenin Gökdeniz
tarafından seçilen bölümü, Ramazan'ın daralttığını
sandığı açının dışında kalıyordu.
Hatasız konum, golü engellemeye yeterli gelir miydi?
Görmeden bilemeyiz. Ama bunun esasa ilişkin bir kaleci
hatası olduğu, en az fevkalade bir maç çıkardığı kadar
doğrudur. Ve dahi savunmaya Cordoba'ca bir ruh
kattığını da ekleyerek.
Bir saatlik dilimden arta kalan zaman, maçın hakemi
tarafından çalındı. Ziya Doğan'ın, isabetli bir gözlem
olarak belirttiği gibi maç, örnekleri Premier
League'in gelenek sahibi takımları arasında oynanan
maçlarda görülebilen centilmenlik gösterisi gibiydi.
Kıran kırana mücadeleye sahne olan her pozisyon,
aşağılama ve düşmanlığı değil, tam tersine rakiplerin
birbirlerine saygısını gizlice büyütüyor gibiydi.
Kalan yarım saatlik bölüm, bir başka maçtır, bir başka
ruh halinin gereklerine göre, bir başka atmosferde
oynanmıştır.
Sadece kendini mağdur hisseden Beşiktaş cenahı adına
değil, Avni Aker'i dolduran ya da televizyondan takip
eden gözlemciler adına da büyük kayıptır. Hükümsüzdür
de dolayısıyla...
Tarih : 04 Ekim 2004
Yenilgiden müşerref olunmaz ama şerefli yenilgi pekala
olur. Avni Aker'de kaliteli oyuncuların rol aldığı,
zevkli ve heyecanlı bir maç idrak edildi. Siyahlar
büyük bir iştahla saldırdı. Mavilerde 'ham etmek' için
mızmızlanan çıtkırıldım nazlanması değilse bile
keçiboynuzuyla uğraşanların 'acaba'lı hali vardı.
Bal da onlara gitti.
Gitsin...
İki takım arasındaki motivasyon farkını, Trabzon'un
perşembeleyin çıktığı memleket aşırı deplasmanla
ilişkilendirenler haklıdır. Sadece maç performansıyla
değil, seyahatli, stresli curcunasıyla dünyanın
sıfırdan kurulması hadisesidir.
Kalan boşlukları doldurmak için iki hafta önce
İnönü'de oynanan Beşiktaş - Galatasaray maçına bir kez
daha bakılabilir. Yardımı olacağı kesin.
İlk yarıda, Beşiktaş'ın, oyunun cereyan ettiği
bölgelere fazladan adam getirerek topun mülkiyetini
ele geçirme çabası, bu iştahın aktığı kanallardan
biriydi. Yediği gol bu tarzın bedeli sayılabilir.
Çağdaş'ın kırmızı kartla oyun dışında kaldığı 60.
dakikaya kadar olan bölümde, golü getiren atak,
Trabzonspor'un akıcı pas iletişimi kurabildiği tek
pozisyondu. Pas istatistiklerine göre, maviler aynı
süre içinde, dört pası üst üste yapamadılar.
Buna karşılık, rakipten top kapma, seri paslaşmalar ve
etkili noktalara adam kaçırma bakımından siyahlar
lehine göz alıcı manzaralar vardı. Carew, Juanfran,
İbrahim ve Ali Güneş, defalarca sıfıra indi. Geriye
çıkarılan isabetli toplar da vardı. Onların koşularını
eşleyecek vurucular bulunabilse (Tümer ve Pancu
sesleri duyuyorum), sonuç alınabilirdi.
Golde, Sergen'in negatif asisti, İbrahim Toraman'ın
final pasını engellemeye yönelik hamlesi, Çağdaş'ın
Gökdeniz'inkine göre yetersiz gibi görünen deparı,
niyete uygun sonuç vermemiş girişimler olarak
affedilebilir. Affedelim.
Hatta bu girişimlerin tümüyle sonuçsuz kaldığından
bile emin olmamak lazım. Pozisyon dikkatle
izlendiğinde, Çağdaş'ın, son bir hamleyle topun önüne
ayağını koymayı başardığı tespit edilebiliyor.
Bu gayret serisini mahkum etmeden önce, kaleci
Ramazan'ın konumu bir kez daha gözden geçirilmeli.
Kanaatimce, pozisyonda temel nitelikli (fundamental)
hata, ona ait. Gelişmelere bulunduğu noktada yakalandı
ve arkasındaki çerçeveyi kaybetti. Kalenin Gökdeniz
tarafından seçilen bölümü, Ramazan'ın daralttığını
sandığı açının dışında kalıyordu.
Hatasız konum, golü engellemeye yeterli gelir miydi?
Görmeden bilemeyiz. Ama bunun esasa ilişkin bir kaleci
hatası olduğu, en az fevkalade bir maç çıkardığı kadar
doğrudur. Ve dahi savunmaya Cordoba'ca bir ruh
kattığını da ekleyerek.
Bir saatlik dilimden arta kalan zaman, maçın hakemi
tarafından çalındı. Ziya Doğan'ın, isabetli bir gözlem
olarak belirttiği gibi maç, örnekleri Premier
League'in gelenek sahibi takımları arasında oynanan
maçlarda görülebilen centilmenlik gösterisi gibiydi.
Kıran kırana mücadeleye sahne olan her pozisyon,
aşağılama ve düşmanlığı değil, tam tersine rakiplerin
birbirlerine saygısını gizlice büyütüyor gibiydi.
Kalan yarım saatlik bölüm, bir başka maçtır, bir başka
ruh halinin gereklerine göre, bir başka atmosferde
oynanmıştır.
Sadece kendini mağdur hisseden Beşiktaş cenahı adına
değil, Avni Aker'i dolduran ya da televizyondan takip
eden gözlemciler adına da büyük kayıptır. Hükümsüzdür
de dolayısıyla...
Hiç yorum yok: