Olan biten

Biber gazı yerine biber...

"Süreç" üst başlığını kullanan haberlerde, tarafların duruş beyan eden sözleriyle, içinde bulundukları haleti ruhiyenin aynı olup olmadığı, giderilmesi zor bir şüphe gibi görünür. Bu duruş, mutlaka bir taktik ve strateji icabı sayılır ve neyin tavize konu şeyler arasında sayıldığını gizler. Mesela Kandil'den son altı ay içinde defalarca sürecin sizlere ömür olduğu ilan edilmişti. Serpil Çevikcan, Milliyet'te hükümetin iki numarasıyla meseleyi konuşuyor ve hükümet kanadındaki psikolojik iklime dair işaretler araştırıyor.

Yalçın Akdoğan'ın sözlerinden anladığımıza göre hükümet kendini, örgütün ütopyasını (bildik yöntemlerle kısmını görmeyin) gerçekleştirmesinin önüne geçmek gibi bir temel zeminde tutuyor. Buna dolaysız biçimde yeltenilmesi halinde başvurulacak araçlar hükümette görüşülmüş bulunmakta ve bu araçlara başvurarak, savaşın kaldığı yerden ne kadar gerekiyorsa o kadar şiddette devam ettirilmesi için karara varılmış.

Geçtiğimiz ayın başlarındaki Kobani eylemleri, Gezi'den bile sarf-ı nazar eylemiş Kürt siyasi hareketinin atalet içinde olmadığını gösterme denemesi gibiydi. Çeşitli kademelerde cereyan eden siyasallaşma hareketi, ele geçirdiği kanalları her gün bir öncekinden daha hareketli biçimde kullanır hale gelmiş olmasına karşılık, yani bu aşırı siyasallaşmaya rağmen, "sürece zarar gelmesin" tabusunun bu taraftan pekala ihlal edilebileceği uzun bir aradan sonra yeniden gösterilmiş oluyordu. Hükümet, Kürt tarafının, olanlardan pişmanlık duyduğunu söyleyip duruyor. O taraftan da, "hayır, gayet yerli yerinde olmuştur" karşılığı gelmiş değil. Karşılıklı bir evcilleşme teatisi söz konusu sanki. Bu durumda, hükümet sözcülerinin vurguyla sözünü ettiği "kamu düzeninin tesisi" şartı, karşı taraf için de bir bir taviz olmaktan çıkmış, neredeyse aynı sözlerle talep edilen bir şey haline gelmiş bulunuyor.

Yalçın Akdoğan, konuyla ilgili konuşmuş bütün öteki hükümet temsilcilerinin yaptığı gibi, Kandil'i hem küçümsemek, hem de Öcalan'a şikayet etmek anlamına gelen sözler söylüyor. Kandil eğer, onun küçümsediği gibi gerçekten inisiyatifsiz bir itirazı dillendiriyor olsa, emin olabilirsiniz, bu konuşmaların zaten konusu olamyacaktı. Kandil'e dair söylenenler, hükümet katındaki psikolojinin taktik icabı gizlenen kısmını sezdiriyor.

Öcalan'ın serbest kalması talebinin, Öcalan'ın kendisine rağmen ileri sürüldüğü lakırdısı mesela çok ilginç. Bülent Arınç bunu daha doğrudan söyledi. Bu durumda Öcalan, bizatihi kendisinin aleyhinde bir noktaya gelmiş oluyor. Düşünün, eskiden Atatürk için çıkarılmış kanunların benzeri Resmi Gazete'de yayınlanmaksızın Kürdistan'da yürürlüğe girmiş ve bu "Öcalan'ı koruma kanunu" ona özgürlük istemeyi yasaklıyor.

Bu doğruysa şayet, yani Öcalan, "Benim özgürlüğümü savunmak sürece ihanettir" diyorsa, bunun anlamı, Öcalan ile müzakerelerin Türk tarafı arasında, PKK'nin tasfiye edilmesi üzerine bir uzlaşmaya varıldığı olmalıdır. Bunu hayata geçirmenin yolları, Öcalan'ın kendi taktisyenliğinde gerçekleştirilecektir. Örgüt, bu taarruza refleks göstermekte diye düşünmeliyiz. Öcalan veya Kobani olaylarının ardından galip geldiği söylenen sağduyulu kamuoyunun bileşenleri, örgüt aracılığıyla ve silah kullanarak hayata geçirilmeye çalışılan her bir adımın, sivil toplum kuruluşları tarafından derli toplu birer proje haline getirilebildiğini keşfetmiş olmalılar. Bu, 20 yıl önce "PKK ile aralarına mesafe koymadıkları" gerekçesiyle meclisten yaka paça götürülüp hapse atılan DEP milletvekillerine yöneltilen suçlamanın, bugün AKP tarafından tekrarlandığı biçiminde anlaşılmalıdır. AKP bu içtimayla, Kandil dışında kalan bütün Kürt unsurlara, PKK ile aranıza mesafe koyun demekte ve başta Abdullah Öcalan olmak üzere bütün Kürdik yapılanmalardan tekmil almış bulunmakta. Bu o demektir.

Serpil Çevikcan'ın soğuk savaş dönemi filmlerinden fırlamış bir KGB sekreteri fotojenikliğinde görünen Akdoğan'la Milliyet'teki röportajı için tıklayın.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.