Basri Dokakin
"...Lozan' donyanın her tarafından geliyolardı. Bir takım serseriler, politika avcıları koşup dökülmüşlerdi. Bir gün Basri imzasıyla bir mektup aldım Tarza bakılırsa sanki gayet dostum imiş. Beni takdir ediyor. Görüşmek istiyor. İmzasının kıçına bir de Halistürk adı takmış. Eskiden böyle şeysi yoktu. Bilakis imzası Basri Dokakin idi. Yani Arnavut Kıra neslinden imiş. Şu adam ne yaman sahtekar, serseri ve depsizdir. Vaktiyle ilk mecliste Debre mebusu idi. Şiddetli İttihatçı idi. Onlardan nazırlık istedi. Alamayınca muhalif oldu. Derhal Sadık'la birleşti. Hürriyet ve İtilaf'ın o mülevves kliğine aza oldu. Tabi benimle de büyük düşman. Aramızda mevcut bir selam sabah vardı. Onu da kestik. Sonra bu adam Basri Dokakin imzasını kullandı. Dokakin eski Arnavut Kırallığı'na namzed ve Türkiye'ye isyan etmiş biridir. Bu aileden bizde şair ve şeyhler vardır. Güya Basri bu aileden imiş. Aslı faslı yok. Kendi cinsi malum değildir. Arnavutluk'ta bir müddet dolaştı. Saltanat davası etti. Tabi kimse metelik vermedi. Adı battı idi. Şimdi birden çıktı. O vakıttan bu vakıta kadar ne hayat sürdüğünü bilmiyorum. Fransızca bir eser de neşretmiş. Onu da bana yolladı. Arnavutluk fayda vermeyince şimdi Türkçü olmuş. Herife hayret ettim. Birbirimize düşmanız. Geçmişimiz var. Şimdi dostluk neden? Külah kapacak. Ben mevkideyim ya. illa benimle görüşmek istiyor. Nihat Reşat'ı bulmuş. O da söyledi. Telefonla beni arıyor. Haber veriyorlar. Cevap vermiyorum. Nihat Reşat da sanki bizim heyetin perde çavuşu, kapu çuhadarıdır. Her gelen, fakat ekseriyetle serseriler, casuslar, imtiyaz avcıları, kadınlar onu bulur. Onun delaletine müracaat eder veya öylelerini bulur. Nihayet yine bir gün telefonda beni istiyor. Artık rahatsızlık verdi. Telefona gittim ve, "Seninle hiç dostluk etmedik. Bilakis birbirimize düşmanız. Yaptıklarını unuttun mu? Ne yüzle beni göreceksin?" dedim ve telefonu kapattım. Bir mektup gönderdi. Artık bana küfrediyor ve "Cahid aleyhine yazıyor. Haklıdır" diyor. Halbuki ilk mektubunda Cahid'i aleyhime yazıyor diye haksız çıkarıyor, ta'yip ediyordu. Bir mektupta aleyhime İsmet'e yazmış. O da mal bulmuş bağribi gibi olmuş, bana gösterdi. Baktım bana yazdığı aynı saçmalar. İsmet'ten mülakat istemiş, alamamış. Sonra Ankara'ya gitmesine müsaade etmesi için Mustafa Kemal'e telgraf çekmiş. O da cevap vermemiş. Lakin müteşebbis ve cesur dalaverecidir. Bizden evvel bilfiil de Ankara'ya gitmiş. Kolundan tutup gerisin geriye hudut haricine atmışlar. Bunları sonra öğrendim. Bu edepsiz böyle bitti."
Hayat ve Hatıratım / Rıza Nur
Cilt 3. S. 1139-40
Hiç yorum yok: