Gülben Ergen
Büyük sözü dinleyen kadın
Melek DERMAN
Küçükken deodoran kutusunu mikrofon yaparak şarkıcı oldu... Ticaret lisesinde okudu... Sinema güzeli yarışmasında dereceye girdi... Mankenlik yaptı... Maksim'de sahneye çıktı... Daima zengin sevgili edindi; sonuncusu Erol Evcil'di... Gülben Ergen oyunu hep kuralına göre oynadı. Henüz kaybetmedi.
Sahne dünyasının kıdemlileri sık sık, "Büyük sözü dinleyen kazanır," der. Bu laf, "Zengin sevgili, iyi çevre, starların kadrosuna girmek, onlarla görünmek, sansasyon yaratmamak, hemen evlenip çoluk çocuğa karışmamak, her türlü fırsatı iyi değerlendirmek," anlamına gelir. Hedef Maksim'dir. Ekip yıllardır değişmez: Assolist avcısı Fahrettin Aslan, modacı Canan Yaka, fotoğrafçı Erol Atar, şan hocası Erdem Siyavuşgil... Yıldız adayı onlardan biri tarafından beğenilirse diğerlerine tavsiye edilir. Ona sadece müzik ve moda değil, assolistlik adabını da öğretirler ve akıtılan paranın karşılığı birkaç ay içinde alınır. Gülben Ergen de bu yoldan geçmişti...
Hürriyet gazetesi 1987'de sinema güzeli yarışması açmıştı. "Kendimi bildim bileli bende hep bir artist tavrı vardı. Fa deodoran kutularını mikrofon yapardım," diyen Gülben Ergen de bu yarışmayı kaçırmadı. İkinci oldu. Henüz 16 yaşındaydı. İlk filmini Kadıköy Ticaret Lisesi ikinci sınıfındayken çekti. "Denizkızı" adlı filmdeki rol arkadaşı Kenan Kalav'dı. Bir süre mankenlik yaptı. İççamaşırı defilelerinin aranılan isimleri arasındaydı. O dönemde podyumun cesur mankenleri arasında gösteriliyor, basına cüretkar pozlar vermekten kaçınmıyordu. Ancak şöhreti podyumda değil, sahnede bulacaktı. Assolist adayları annelerini yanlarından ayırmazlar. Çapkınlara bu sayede gözdağı verdikleri sanılır. Bir assolistin yanından ayrılmayan anne "mazbut", "iyi aile kızı" unvanlarının garantisidir. Ergen'in annesi Gülsen Hanım da sette, fotoğraf çekimlerinde, kulislerde hep kızının yanında oldu. İkiliyi görenlerin aklına hemen yine anneleriyle dolaşan Pınar Eliçe ve Seren Serengil geliyordu. (O Pınar Eliçe ki geçenlerde, "Zengin bir adamla yemeğe çıktığımda ben mi para vereceğim yani! Almadan vermek Tanrı'ya mahsustur!" demişti. Herhalde annesi Güneş Hanım da aynı fikirdeydi...)
Gülben Ergen "Hanım'ın Çiftliği", "Kanun Savaşçıları", "Yol Palas Cinayeti", "İki Kızkardeş" gibi dizilerle gündeme gelmeye başladı. 1992'de sahneye geçti. 1994'te Maksim'de İbrahim Tatlıses'in kadrosuna girdi. Artık her şey kolaylaşmıştı. Yıldız adayları sahneye çıktıktan sonra kimi zaman Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses gibi iki büyük desteğe ihtiyaç duyarlar. Bir dönem onların kadrolarından ve sözlerinden çıkmaz, prim yaparlar. Ersoy ve Tatlıses iyi birer imzadır, garantidir. Zengin çevre, şöhret, kariyer anlamına da gelir.
Bir söylentiye göre o dönemde Tatlıses, Seren Serengil'in kaprislerinden bıkmış, Gülben Ergen'in elinden tutmaya karar vermişti. Assolistlik hayalleriyle yanıp tutuşan Ergen bu fırsatı iyi değerlendirdi. İbrahim Tatlıses'in "Haydi Söyle" klibinde rol aldı. Sahnedeki hal ve tavırları giderek Hülya Avşar'a benziyordu. Bazen de Sibel Can'ı andırıyordu.
Çevresinin, "Akıllı kızdır. Kiminle arkadaşlık kuracağını, kimden nasıl yararlanacağını bilir. Büyük sözü dinler," diyerek tanımladığı Gülben Ergen, kendisiyle yapılan her röportajda, "Büyüklerimin sözünü dinliyorum," demeyi unutmadı. Şan hocası Erdem Siyavuşgil'den günün popüler şarkılarını assolist edasıyla okumayı öğrenmişti. Canan Yaka ise ona seksi kostümleri bu edayla taşımasını, sahnede durmayı göstermiş, Ergen'i kullanacağı parfümden, giyeceği iççamaşırına kadar yönlendirmişti. Objektifiyle tüm kadınları birbirine benzeten Erol Atar son duraktı. Artık karşımızda yepyeni bir Gülben Ergen vardı. Ancak assolistliğin faturası ağırdı. Bugüne kadar aralarında udi şarkıcı Coşkun Sabah'ın da bulunduğu dört sevgilisi olduğu bilinen ancak, "Sevgililerimle zenginlikleri için beraber olmadım," diyen Ergen'in son aşkı zeytin kralı Erol Evcil'di. Onları, Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar tanıştırdı. Bu sırada Ergen, Bursa'daki Kervansaray Oteli'nde sahneye çıkıyordu.
Malki cinayetine azmettiren Evcil'le bu olaylar patlak vermeden çok kısa bir süre önce ayrıldı. 3.5 yıl büyük aşk yaşamışlardı. Şarkıcı bu süre içinde basında neredeyse hiç yer almadı. Sahneyi, dizileri unuttu. Fenerbahçe'de sevgilisinin kendisine aldığı evde mazbut bir yaşam sürdü. Genellikle Evcil onu özel uçağı ile İstanbul'dan aldırıp Bursa'ya getiriyordu. Burada üç beş gün birlikte oluyorlar, ardından Gülben, yine annesiyle birlikte oturduğu Fenerbahçe'deki eve dönüyordu.
Zengin sevgili Ergen'e sahneye çıkmaması karşılığında hatırı sayılır bir servet yaptırdı: Fenerbahçe ve Çengelköy'de birer daire, Jeep ve BMW araba, kürkler, mücevherler, mücevherler yine mücevherler.... Bu arada tarzı da değişmişti. Blucinlerle, mini eteklerle gezen Gülben, artık "mazbut" ve ağır" bir giyim tarzını benimsemişti. Hatta bir ara "kapandığı" dedikodusu bile çıkmıştı.
Bu dönemde sahneye çıkmıyor, ama her gittiği yerde kraliçeler gibi karşılanıyordu. Assolistler ya da sinema yıldızları bir süre için sahneye ara verebilirler. Nedeni anne olmak ya da zengin sevgilidir. Ama ne olursa olsun sahneye bir gün döneceklerdir. Ergen de yıllardır değişmeyen bu kurala uydu. Servet yaptıktan sonra sevgilisini sahneye çıkmak konusunda da ikna etti. Hiçbir masraftan kaçınmadığını söylediği kasetinin maddi kaynağı Evcil'di. Aslında bu çok ilginç bir ilişkiydi. Çünkü Evcil'in sigara kullanmadığı, arada sırada beyaz şarap içtiği ve beş vakit namaz kıldığı söyleniyordu. Hatta arkadaşları Evcil ile, "Oğlum; içkin yok, sigaran yok, Tanrı bilir yatağın da yoktur," diye dalga geçiyorlardı. Gülben hala büyük lafı dinlemeyi sürdürüyor. Güç aldığı yeni isim ise Kadir İnanır. İnanır'la "Marziye" adlı dizide oynayan Gülben, "Kadir İnanır gerçekten büyük bir oyuncu. Ondan öğreneceğim çok şey var. Sette sözünden dışarı çıkmıyorum," diyor. Kendisini sahneye hazırlayan ekibinden onay almadan adım bile atmayan Gülben, Erol Evcil'in ardından (yoksa "ilişkilerini şimdilik dondurduktan sonra" mı diyelim) yorum yapmaktan kaçınıyor. Dedik ya, büyük sözü dinliyor...
http://www.milliyet.com.tr/ekler/gazete_pazar/981025/haber/hab2.html
Melek DERMAN
Küçükken deodoran kutusunu mikrofon yaparak şarkıcı oldu... Ticaret lisesinde okudu... Sinema güzeli yarışmasında dereceye girdi... Mankenlik yaptı... Maksim'de sahneye çıktı... Daima zengin sevgili edindi; sonuncusu Erol Evcil'di... Gülben Ergen oyunu hep kuralına göre oynadı. Henüz kaybetmedi.
Sahne dünyasının kıdemlileri sık sık, "Büyük sözü dinleyen kazanır," der. Bu laf, "Zengin sevgili, iyi çevre, starların kadrosuna girmek, onlarla görünmek, sansasyon yaratmamak, hemen evlenip çoluk çocuğa karışmamak, her türlü fırsatı iyi değerlendirmek," anlamına gelir. Hedef Maksim'dir. Ekip yıllardır değişmez: Assolist avcısı Fahrettin Aslan, modacı Canan Yaka, fotoğrafçı Erol Atar, şan hocası Erdem Siyavuşgil... Yıldız adayı onlardan biri tarafından beğenilirse diğerlerine tavsiye edilir. Ona sadece müzik ve moda değil, assolistlik adabını da öğretirler ve akıtılan paranın karşılığı birkaç ay içinde alınır. Gülben Ergen de bu yoldan geçmişti...
Hürriyet gazetesi 1987'de sinema güzeli yarışması açmıştı. "Kendimi bildim bileli bende hep bir artist tavrı vardı. Fa deodoran kutularını mikrofon yapardım," diyen Gülben Ergen de bu yarışmayı kaçırmadı. İkinci oldu. Henüz 16 yaşındaydı. İlk filmini Kadıköy Ticaret Lisesi ikinci sınıfındayken çekti. "Denizkızı" adlı filmdeki rol arkadaşı Kenan Kalav'dı. Bir süre mankenlik yaptı. İççamaşırı defilelerinin aranılan isimleri arasındaydı. O dönemde podyumun cesur mankenleri arasında gösteriliyor, basına cüretkar pozlar vermekten kaçınmıyordu. Ancak şöhreti podyumda değil, sahnede bulacaktı. Assolist adayları annelerini yanlarından ayırmazlar. Çapkınlara bu sayede gözdağı verdikleri sanılır. Bir assolistin yanından ayrılmayan anne "mazbut", "iyi aile kızı" unvanlarının garantisidir. Ergen'in annesi Gülsen Hanım da sette, fotoğraf çekimlerinde, kulislerde hep kızının yanında oldu. İkiliyi görenlerin aklına hemen yine anneleriyle dolaşan Pınar Eliçe ve Seren Serengil geliyordu. (O Pınar Eliçe ki geçenlerde, "Zengin bir adamla yemeğe çıktığımda ben mi para vereceğim yani! Almadan vermek Tanrı'ya mahsustur!" demişti. Herhalde annesi Güneş Hanım da aynı fikirdeydi...)
Gülben Ergen "Hanım'ın Çiftliği", "Kanun Savaşçıları", "Yol Palas Cinayeti", "İki Kızkardeş" gibi dizilerle gündeme gelmeye başladı. 1992'de sahneye geçti. 1994'te Maksim'de İbrahim Tatlıses'in kadrosuna girdi. Artık her şey kolaylaşmıştı. Yıldız adayları sahneye çıktıktan sonra kimi zaman Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses gibi iki büyük desteğe ihtiyaç duyarlar. Bir dönem onların kadrolarından ve sözlerinden çıkmaz, prim yaparlar. Ersoy ve Tatlıses iyi birer imzadır, garantidir. Zengin çevre, şöhret, kariyer anlamına da gelir.
Bir söylentiye göre o dönemde Tatlıses, Seren Serengil'in kaprislerinden bıkmış, Gülben Ergen'in elinden tutmaya karar vermişti. Assolistlik hayalleriyle yanıp tutuşan Ergen bu fırsatı iyi değerlendirdi. İbrahim Tatlıses'in "Haydi Söyle" klibinde rol aldı. Sahnedeki hal ve tavırları giderek Hülya Avşar'a benziyordu. Bazen de Sibel Can'ı andırıyordu.
Çevresinin, "Akıllı kızdır. Kiminle arkadaşlık kuracağını, kimden nasıl yararlanacağını bilir. Büyük sözü dinler," diyerek tanımladığı Gülben Ergen, kendisiyle yapılan her röportajda, "Büyüklerimin sözünü dinliyorum," demeyi unutmadı. Şan hocası Erdem Siyavuşgil'den günün popüler şarkılarını assolist edasıyla okumayı öğrenmişti. Canan Yaka ise ona seksi kostümleri bu edayla taşımasını, sahnede durmayı göstermiş, Ergen'i kullanacağı parfümden, giyeceği iççamaşırına kadar yönlendirmişti. Objektifiyle tüm kadınları birbirine benzeten Erol Atar son duraktı. Artık karşımızda yepyeni bir Gülben Ergen vardı. Ancak assolistliğin faturası ağırdı. Bugüne kadar aralarında udi şarkıcı Coşkun Sabah'ın da bulunduğu dört sevgilisi olduğu bilinen ancak, "Sevgililerimle zenginlikleri için beraber olmadım," diyen Ergen'in son aşkı zeytin kralı Erol Evcil'di. Onları, Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar tanıştırdı. Bu sırada Ergen, Bursa'daki Kervansaray Oteli'nde sahneye çıkıyordu.
Malki cinayetine azmettiren Evcil'le bu olaylar patlak vermeden çok kısa bir süre önce ayrıldı. 3.5 yıl büyük aşk yaşamışlardı. Şarkıcı bu süre içinde basında neredeyse hiç yer almadı. Sahneyi, dizileri unuttu. Fenerbahçe'de sevgilisinin kendisine aldığı evde mazbut bir yaşam sürdü. Genellikle Evcil onu özel uçağı ile İstanbul'dan aldırıp Bursa'ya getiriyordu. Burada üç beş gün birlikte oluyorlar, ardından Gülben, yine annesiyle birlikte oturduğu Fenerbahçe'deki eve dönüyordu.
Zengin sevgili Ergen'e sahneye çıkmaması karşılığında hatırı sayılır bir servet yaptırdı: Fenerbahçe ve Çengelköy'de birer daire, Jeep ve BMW araba, kürkler, mücevherler, mücevherler yine mücevherler.... Bu arada tarzı da değişmişti. Blucinlerle, mini eteklerle gezen Gülben, artık "mazbut" ve ağır" bir giyim tarzını benimsemişti. Hatta bir ara "kapandığı" dedikodusu bile çıkmıştı.
Bu dönemde sahneye çıkmıyor, ama her gittiği yerde kraliçeler gibi karşılanıyordu. Assolistler ya da sinema yıldızları bir süre için sahneye ara verebilirler. Nedeni anne olmak ya da zengin sevgilidir. Ama ne olursa olsun sahneye bir gün döneceklerdir. Ergen de yıllardır değişmeyen bu kurala uydu. Servet yaptıktan sonra sevgilisini sahneye çıkmak konusunda da ikna etti. Hiçbir masraftan kaçınmadığını söylediği kasetinin maddi kaynağı Evcil'di. Aslında bu çok ilginç bir ilişkiydi. Çünkü Evcil'in sigara kullanmadığı, arada sırada beyaz şarap içtiği ve beş vakit namaz kıldığı söyleniyordu. Hatta arkadaşları Evcil ile, "Oğlum; içkin yok, sigaran yok, Tanrı bilir yatağın da yoktur," diye dalga geçiyorlardı. Gülben hala büyük lafı dinlemeyi sürdürüyor. Güç aldığı yeni isim ise Kadir İnanır. İnanır'la "Marziye" adlı dizide oynayan Gülben, "Kadir İnanır gerçekten büyük bir oyuncu. Ondan öğreneceğim çok şey var. Sette sözünden dışarı çıkmıyorum," diyor. Kendisini sahneye hazırlayan ekibinden onay almadan adım bile atmayan Gülben, Erol Evcil'in ardından (yoksa "ilişkilerini şimdilik dondurduktan sonra" mı diyelim) yorum yapmaktan kaçınıyor. Dedik ya, büyük sözü dinliyor...
http://www.milliyet.com.tr/ekler/gazete_pazar/981025/haber/hab2.html
Hiç yorum yok: