Olan biten

Amerika'ya "Darbe yapacağında lütfen haber ver" demiş


28 Şubat döneminde münavebeli başbakanlık hesabıyla kurulan hükümetin ortağı DYP eski genel başkanı Tansu Çiller, birleşik devletlerin eyaletler hiyerarşisine uygun biçimde darbe isteyip istemediğini Amerikan başkanına sormuş. 28 Şubat'ı, Amerikan yönetiminden icazet almayı başaramadığı için, "ezber bozan bir tarz" olarak tanımlayan, Çiller, darbeye biraz daha meyilli görünen Warren Christopher'ın yerini Madeleine Albright'a bırakmasından sonra dengelerin "darbe olmasın" diyenler lehine değiştiğini Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'na anlattı.

Komisyona verdiği ifadesinin google translate marifetiyle İngilizce'den tercüme edilmiş izlenimi uyandıran uzun girizgahında "Hükümeti göçertmek" gibi deyimler icadeden Çiller, kendisinin bizzat Clinton'u, Albright'ı ve Warren Cristopher'ı arayarak darbe istenip istenmediğini soruşturduğunu söyledi. Çiller'e göre 28 Şubat, DYP'yi parçalayarak kendisinin siyasi hayatını bitirmeye yönelik bir girişimdi ve reform yapıyoruz diyerek sinsice kotarıldı.

Çiller'in 28 Şubat'la ilgili takdiminin ilgili kısmı aynen şöyle:

"Şimdi bütün bunlar olurken ben bu süreç içerisinde bir-iki şeyi gözden geçirmek istiyorum. Birincisi bunlardan: Bu koalisyonun acaba hemen bir silah ve tankla, tüfekle düşürülmesi ihtimali baştan beri var mıydı? Bu suali sormak istiyorum. Bana göre hayır. Bana göre birtakım belki düşünceler oluşmuştur, belki böyle planlar da oluşmuştur ama planın özü hiçbir zaman, bu defa, tankla, tüfekle bunu yapmak değildi. Bu defa bunu sivil güçler yapsın, bu defa bunu zinde güçler değil, işte, sizler yapın. Zihniyet buydu. Zaman zaman şunlar söyleniyordu: "Efendim işte, şu şu kişiler Amerika'ya gittiler, Amerika'dan icazet almak için bir darbe hazırlığı içerisindeler." Bana bunu soran arkadaşlarım oluyordu. Benim aldığım izlenim, gerek Clinton'la yaptığım görüşmelerde gerek Albright'la yaptığım görüşmelerde -ki burada da etkin biçimde demokrasinin devamının neden gerekli olduğunu anlattığımızı, iyi anlattığımızı düşünüyorum- hiçbir zaman bu tehlikeyi gündemde görmedim ama bu farklı yine zihinlerde bir reform yapılması gereken, bir tabu yıkan tarzdaki tanımlamanın, ezber bozan bu "28 Şubat bir darbedir" tanımlamasının tersine işlediği veya olmadığını göstermiyor. Amerika'da özellikle Clinton çok net biçimde demokrasiden yana tavır koyduğnu, Warren Christopher'ın zaman zaman gelip gittiğini ama Albright'ın ocak ayında başa gelmesiyle birlikte çok daha net biçimde bu konunun bir yerde, benim gözümde en azından netlik kazandığını biliyorum. Bunu arkadaşlarıma da söyledim, birçoklarına söyledim. Bunlardan bir tanesi Yalım Erez'di. Çok endişeliydi, defalarca bu konudaki endişesini ifade ediyordu. Ben de... "Hayır, ne oluyorsa bu olacak şimdi. Ne görüyorsan bu olacak. Dik durun ama bunun dışında bir şey beklemeyin." bunu hep ifade ederek geldik."

Başbakanlık sırası kendisine geldiğinde güvenoyu alacak bir çoğunluğu garanti ettikleri halde cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla ruhsatlandırılmamış olması Çiller'in 28 Şubat süreciyle ilgili şikayetlerinin özetini oluşturuyor. Görüşlerine başvurulanlar listesinin en başındaki isim olarak Güniz Sokak'ta komisyon üyelerini daha önce kabul etmiş bulunan Demirel de zaten yeterince açık ifadelerle hem parlamentoda hem de parti içinde pozisyon alan siyasi rekabetin taraflarından biri gibi hareket ettiğini, hamlesinden de siyasi bir galibiyet elde ederek üç puanı hanesine yazdırdığını söylemiş idi. Demirel, "Benim hükümeti kurmakla görevlendirdiğim kişi güvenoyu aldı mı almadı mı? Ona bakalım" diyordu. Çoğunluk garantisi olarak getirilen imzalara itibar edilmeyeceği, Çiller'i görevlendirmesi halinde hükümetin güvenoyu alamayacağını tespit ettiği, Demirel'in kendi hamlesini dayandırdığı gerekçeler. Yani Demirel, İkinci Refahyol Hükümeti'nin güvenoyu alamayacağını sadece tahmin etmiyor, alamaması için gereken düzenlemelerin de DTP üzerinden bizatihi müteahhitliğini yapıyor. "Cumhurbaşkanlığı, noter makamı değil ki" diyerek de, tercihlerinin bu şekilde yorumlanmasından sakınmaya gerek görmediğini belli ediyor. Dolayısıyla, kendisini sadece, "Gördünüz işte, benim görevlendirdiğim başbakan hükümeti kurdu ve güvenoyunu aldı" şeklinde cevaplandırılacak olan soruyla bağlı sayıyor.

Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kurulan hükümet gerçekten CHP'nin garantörlüğünde güvenoyu almayı başardı ama bu tercih ve bu garanti, Türkiye'ye sadece yeni bir hükümet değil, aynı zamanda belki başka koşullarda tanık olma şansı bulamayacağımız bir skandal hediye etti. Türkbank ihalesiyle ilgili dönen dolapların ardından cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümet, başbakan hakkında verilen gensorunun mecliste kabul edilmesiyle düşürüldü.

İşe Süleyman Demirel'e aynı cevaba müracaat ederek tatmin edemeyeceği soru, Mesut Yılmaz başbakanlığındaki azınlık hükümetinin düşmesinden sonraki tercihiyle ilgili olarak sorulabilirdi. Demirel bu seferki hamlesiyle, Refahyol'un haftaym yapmasına engel oluşturan gelişmelerde gayet kullanışlı bir maymuncuk gibi işe yararlıklar gösteren, meclisin gensoruyla düşürdüğü Mesut Yılmaz hükümetinde bile bir koltukluk rezervasyonunu korumuş bulunan Yalım Erez'i kırçıl kaşının ve kara gözünün hatırına değilse eğer, nedenini anlayamayacağımız bir şekilde hükümeti kurmakla görevlendirmiş idi.

Aslında var ya, her ne kadar "hani sen güvenoyu alamayacak adamı hükümet kurmakla görevlendirmezdin, n'oldu?" sorusunu açıkta bırakıyor da olsa bu tercih, devre arasında soyunma odalarına gitmiş takımları ligden ihraç eden hamleden daha sıkı bir siyasi hamleydi. Yalım Erez'in cebinde bir bakanlar kurulu listesiyle hükümeti kurma görevini bir süre gevelemesi, Demirel'in kendisini bir dönem için daha seçecek parlamentonun teşkiline dönük stratejisinin en kritik adımıydı. Hesaplara göre Yalım Erez'in hükümeti beklendiği gibi güvenoyu alamayacak, 45 gün süreyle hükümet kurulamadığı için Cumhurbaşkanı'na güvenoyu şartına gerek kalmaksızın başbakan tayin etme ve meclisi seçime götürme yolu açılmış olacaktı.

Çiller'in, "Açtım 'darbe yapacaksanız haberimiz olsun' diye Clinton'a, Albright'a sordum. 'Dur bakalım, daha tam karar veremedik' dediler" biçiminde Türkçe'ye tercüme edilebilecek sözleri de hedef gözetmeksizin Demirel'in enli cephesine ateş ediyor. Zira Demirel, komisyon üyelerinin "Amerika bu darbe işlerinin neresinde ola beybaba?" biçimindeki sorularını, "Hiç birinde ve hiç bir yerinde" şeklinde, matbu ve muhtasar bir cevap ilen püskürtmüş idi. Öteki tarafta hükümet ortağı partinin genel başkanı, önceki hükümetlerin başbakanı kadın diyor ki, "Bizatihi sordum, yok dediler. Olursa haber edecekler. Arkadaşlara söyledim ki telaş etmesinler, yüreklerini ferah tutsunlar."

"Postaneyi geç, camiye sırtını verdin mi, tam karşında" dese daha açık tarif etmiş olmazdı valla.

Amerika bu işlerin neresindeymiş babası?...

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.