Pazarola Hasan
"... Sinop'tayım. Seyr-ü Sefain'in vapurlarından büyük bir vapur geldi. Bir haftadır Sinop'ta duruyor. Sebebi Mustafa Kemal Hamidiye Kruvazörü ile Trabzon'a kadar gidecekmiş. Hamidiye kömürü burada alacakmış, kömür getirmiş. Mustafa Kemal İstanbul'a uğrayamıyor. Orada kendisini öldürecekler diye ödü kopuyor. Nitekim bir çok zaman ve Kara Kemalleri mahvedinceye kadar İstanbul'a gidememiştir. Herif keyf, Hamidiye ve başka gemi, yani millet masraf ediyor. Bir de bu gemi masraf edip buraya gelmiş. Bir haftadır da işsiz. Memurlarının maaşı işliyor. Hem de bu gemi Trabzon seferi yapıyordu. Seferden kaldı. Trabzon seferi bir haftada ikmal olunur. Yirmibin lira hasılat yapar. Bir adamın keyfi için bu masraflar oluyor. Pazarola Hasan Maliye Vekili. Bir müddet sonra Trabzon'a geçti. Sinop'a çıktı, görüştük. Bu vapur ve zarar meselesini söyledim. "Sen mes'ulsün" dedim. Cevap yok. Her tarafta Mustafa Kemal'e büyük istikballer ve masraflar yapıyor. Tabi bunlar hükümet kesesinden çıkıyor.
S. 1347
Maliye Vekili Pazarola Hasan bir kıza aşık olmuş, evlenmek istiyor. Kız ise istemiyor. Fakat o, ille olacak. Kız Maliye Vekaleti memurlarından birinin kızı. Hasan müstakbel kaynatasını kağıt mübayaası için Avrupa'ya yolladı. on iki İngiliz lirası yevmiye ile. Lozan'da bu devlete koca bir muahede yaptık, bu kadar yevmiye biz almadıktı. Mübayaattan da kim bilir ne vurdu.
S. 1368 - 1369
"...Halbuki Millet Meclisi iyi işler yapmıştı. Tütün inhisarını kaldırmıştı. Fi'len ilgasına muvakkat bir zaman kalmıştı. Hele tuz, şeker işi pek fena idi. Dedim, "Bunları bari yapmayın. Tuz fizyolojik, pek lazım bir maddedir. Hem insana hem hayvana lazım. Köylüye çok ağır gelir. Şeker hastalara çocuklara midesi nazik olanlara, ihtiyarlara gıdadır. Bunun pahalılaşması telefatı artırır." Vaktiyle de Millet Meclisi'nde tuza zam yapıyorlardı. Kürsüye çıkıp men'etmiştim.
Nihayet inhisarı yaptılar. Tütüne de tekrar inhisar koyup, Hükümet kendisine aldı. Millet Meclisi'ne biraz evvel tükürdüğünü yalattılar. Kimde hal var ki yalamasın. Dedim, balgamı bil olsa yalarlar, hem de şapır şapır...
Bu kanunları Pazarola Hasan yaptı. Hepsi de kusurlu, tatbikatı müşkül oldu. Sonra birçok tadilata uğradı. Hasan bana bir gün dedi ki, "Hep pis işleri bana gördürürler." Doğru. Hasan kendisi de bu işleri bir tak daha rezil etti. Hem de bu koca ve birçok kanunlar Meclis'ten yarımşar, birer saat içinde çıktı. Boyacı küpü de bu kadar zaman ister. Lokanta ve kahvehanelerde vergi işi anarşi halini aldı. Yaran bu inhisar şirtelreninin meclis-i idarelerinde doldular. Her birine bir otomobil tahsis edildi. Yapılan usül ve kanun asla ameli değildi. İcrası mümkün olamadı. Bu inhisarların fenalıkları saymakla bitmez. Erbabı ayrıca yazsın."
S. 1377-1378
"...Bizim Pazarola Hasan bize gelmiş, beni bulamamış, kartını ve adresini bırakmış. Cenova İktisad Kongresi'ne, ordan da Paris'e gelmiş imiş. Gittim gördüm. Daha gençtir, fakat Hasan turşu gibi ihtiyar olmuş. Şaştım... Yeni genç karı pörsütmüş. Bana behemehal İtanbul'a dönmemi söyledi. "Hasta harememi ne yapayım?" dedim. "Bir hastahaneye koy, sen dön" dedi. Baktım avdetim için lüzumsuz ısrarlar yapıyor ve halinde gayrı tabiilik var. Bunu söylerken yüzüme bakamıyor, masaya o kadar kapanmış idi ki, burnu ile masa arasında ancak üç parmak kadar mesafe vardı. Gayri tabii vaziyet. Anlaşılıyordu ki, Mustafa Kemal veya İsmet, Hasan'ı, beni kandırıp avdet ettirmeğe memur etmişlerdi. Hiç reddetmedim, hatta "Peki" dedim. İnandı, gitti. Aptaldır."
S. 1427 - 1428
"... Bir müddettir gazetelerde görüyorum, Reşid Saffet faaliyette. Ben Yakup Kadriler, Falih Rıfkılar zümresine "Matbuat soytarıları", "Matbuat tüfekciyan-ı hazreti şehriyarisi" adlarını veriyorum. Çünkü iki sınıftırlar veya her biri arada bu iki rolün birinden diğerine geçerler. Reşid Saffet'e bakıyorum, o da bu zümreye girmeye çalışıyor. Yalnız o tüfekçi olamaz. Pek ödlektir, soytarı olur. Fransızca makaleler yazıp onun bir mahut Fransızca Economie de'Orient gazetesi vardır. Onda veya Paris'te neşrediyor. Bunlar da Türkiye'nin iktisadi vaziyetini cennet gibi gösteriyor. Bunu da Gazi'nin yaptığını söyleyip Mustafa Kemal ve İsmet'i ayyuka çıkarıyor. İktisat alimi geçinir ya, bu mevzuu tutuyor. Halbuki cahildir. Hem de zekası aşağı bir adamdır. Şimdi de Türkolog geçiniyor, bu mevzuu tutmuş. Milliyet'te gördüm: Peşte'ye gitmiş, Turan Cemiyeti'nde Mustafa Kemal'i "Ulu Gazi" diye türlü medihler eder bir konferans vermiş. İstanbul'a gelmiş. Böyle bir konferans verdim diye gazeteye kendi yazmış. Yine oradan Atilla'ya ait bir resim getirip Mustafa Kemal'e takdim etmiş. Sonra Rusya ve Finlandiya'ya seyahat yapmış. Gelmiş, yine Milliyet'te "Türkoloji tetkiki yaptım. Harkof kongresinde Gazi'yi medhettim" diyor. O Rusya'ya mutlaka ticaret için gitmiştir ya. Türk Yurdu gazetesi heyet-i idaresine girmiş. Orda türkoloji diye değersiz, saman gibi yavan makaleler yazıyor. Garibi şu ki, bu gazetede makale ile Hamdullah Suphi'yi medhediyor. Ona bile dalkavukluğa tenezzül ediyor. Aşağı şey. Bir gün Sosyete Aziyatik'den ruzname geldi. Baktım, Reşid Saffet'in aza kabulü için bir teklif var. Teklifi yapan Minorski adında bir Rus. Minorski'ye sordum: "Reşit'i nereden tanıyorsun?" Bana bir mektup yazdı. Benden azalık rica etti. Ben de bir arkadaşa rica ettim, teklif ediyorum" dedi. Bu cemiyete aza olmak son zamanda böyle rezil olmuştu. Kalkıp söyliyeyim dedim. Bana ayıp. Bir şey demedim. O da aza oldu. Bununla böbürlenecek, "Türkoloğum" diyecek. Bu cemiyetten iğreniyorum. Girdiğime pişmanım. Böyle nice saçmalar aza yapıldığı gibi cemiyet yahudilerin elinde. ve aynı zamanda katolik papazların aleti. Papa bile gizlice bu cemiyete para veriyor. Bu cemiyet Fransa Hariciye Nezareti'nin koloni meseleleri için ilmi ve siyasi bir aleti. Hele yılda 80 frank versin diye herkesi aza yapmaları pek çirkin.
Şimdi de Tasarruf Cemiyeti'ne aza olmuş. Fakat yeni İstanbul'dan gelen biri söyledi. Hiç kimse Reşid'i sevmiyormuş. Hakikaten çok antipatik bir adamdır. Yüzü de çirkin, mütereddi bir simadır. Kekemedir. Demek ki, ailesi mütereddidir. Nitekim kızı da saralı oldu. Esasen pek menfaatperest, huyu da çirkindir. Tabi kimse sevmez.
Şimdi de barut inhisarı rezaleti. Eksik değil ki... Hepsi rezalet. Bir fransız eski mebus yahudi Nesim Mazelyaha, "Barut işi karlı iştir. İmtiyazını al" demiş. Yarım milyon rüşvet vaad etmiş. O da Lütfü adında, karısı güyet güzel bir Bulgar kızı olan bir avukata, "Karını Gazi'ye yolla. Şu imtiyazı al. Yarım milyon var" demiş. Herif karısını yollamış, imtiyazı ve rüşveti almış. Bu paradan şuna buna da rüşvet vermişler. Mustafa Kemal etrafındakiler de ziftlenmişler. Hatta o vakit Maliye Vekili olan Pazarola Hasan da çöplenmiş. Para ve bir otomobil almış. Derken yahudi ile Lütfü arasında rüşvetin taksiminde kavga çıkmış. İş duyuldu. Gazetelere ve mahkemeye düştü. Al bir rezalet daha. Bunu muhtelif kimselerden işittiğim gibi Paris'teki Türkiyeli yahudilerden de aynen işittim. Onların bu işin iyisini bilmeleri lazım gelir. Bu eseri kopya ederken şunu ilave ediyorum. Fakat senelerden beri bu işin muhakemesi intaç edilmiyor. Çünkü yaran rezil olacak. Şu Mazalbah İttihatçıların gözbebeği idi. Yahudi vatan muhabbetinde namus da bizi bile geçmiş, tekdir ederdi. Al işte ne iş görürlermiş, neden İttihatçı imişler. Talat'ın ittihatçıların ne büyük günahları vardır."
S.1479 - 1480
S. 1347
Maliye Vekili Pazarola Hasan bir kıza aşık olmuş, evlenmek istiyor. Kız ise istemiyor. Fakat o, ille olacak. Kız Maliye Vekaleti memurlarından birinin kızı. Hasan müstakbel kaynatasını kağıt mübayaası için Avrupa'ya yolladı. on iki İngiliz lirası yevmiye ile. Lozan'da bu devlete koca bir muahede yaptık, bu kadar yevmiye biz almadıktı. Mübayaattan da kim bilir ne vurdu.
S. 1368 - 1369
"...Halbuki Millet Meclisi iyi işler yapmıştı. Tütün inhisarını kaldırmıştı. Fi'len ilgasına muvakkat bir zaman kalmıştı. Hele tuz, şeker işi pek fena idi. Dedim, "Bunları bari yapmayın. Tuz fizyolojik, pek lazım bir maddedir. Hem insana hem hayvana lazım. Köylüye çok ağır gelir. Şeker hastalara çocuklara midesi nazik olanlara, ihtiyarlara gıdadır. Bunun pahalılaşması telefatı artırır." Vaktiyle de Millet Meclisi'nde tuza zam yapıyorlardı. Kürsüye çıkıp men'etmiştim.
Nihayet inhisarı yaptılar. Tütüne de tekrar inhisar koyup, Hükümet kendisine aldı. Millet Meclisi'ne biraz evvel tükürdüğünü yalattılar. Kimde hal var ki yalamasın. Dedim, balgamı bil olsa yalarlar, hem de şapır şapır...
Bu kanunları Pazarola Hasan yaptı. Hepsi de kusurlu, tatbikatı müşkül oldu. Sonra birçok tadilata uğradı. Hasan bana bir gün dedi ki, "Hep pis işleri bana gördürürler." Doğru. Hasan kendisi de bu işleri bir tak daha rezil etti. Hem de bu koca ve birçok kanunlar Meclis'ten yarımşar, birer saat içinde çıktı. Boyacı küpü de bu kadar zaman ister. Lokanta ve kahvehanelerde vergi işi anarşi halini aldı. Yaran bu inhisar şirtelreninin meclis-i idarelerinde doldular. Her birine bir otomobil tahsis edildi. Yapılan usül ve kanun asla ameli değildi. İcrası mümkün olamadı. Bu inhisarların fenalıkları saymakla bitmez. Erbabı ayrıca yazsın."
S. 1377-1378
"...Bizim Pazarola Hasan bize gelmiş, beni bulamamış, kartını ve adresini bırakmış. Cenova İktisad Kongresi'ne, ordan da Paris'e gelmiş imiş. Gittim gördüm. Daha gençtir, fakat Hasan turşu gibi ihtiyar olmuş. Şaştım... Yeni genç karı pörsütmüş. Bana behemehal İtanbul'a dönmemi söyledi. "Hasta harememi ne yapayım?" dedim. "Bir hastahaneye koy, sen dön" dedi. Baktım avdetim için lüzumsuz ısrarlar yapıyor ve halinde gayrı tabiilik var. Bunu söylerken yüzüme bakamıyor, masaya o kadar kapanmış idi ki, burnu ile masa arasında ancak üç parmak kadar mesafe vardı. Gayri tabii vaziyet. Anlaşılıyordu ki, Mustafa Kemal veya İsmet, Hasan'ı, beni kandırıp avdet ettirmeğe memur etmişlerdi. Hiç reddetmedim, hatta "Peki" dedim. İnandı, gitti. Aptaldır."
S. 1427 - 1428
"... Bir müddettir gazetelerde görüyorum, Reşid Saffet faaliyette. Ben Yakup Kadriler, Falih Rıfkılar zümresine "Matbuat soytarıları", "Matbuat tüfekciyan-ı hazreti şehriyarisi" adlarını veriyorum. Çünkü iki sınıftırlar veya her biri arada bu iki rolün birinden diğerine geçerler. Reşid Saffet'e bakıyorum, o da bu zümreye girmeye çalışıyor. Yalnız o tüfekçi olamaz. Pek ödlektir, soytarı olur. Fransızca makaleler yazıp onun bir mahut Fransızca Economie de'Orient gazetesi vardır. Onda veya Paris'te neşrediyor. Bunlar da Türkiye'nin iktisadi vaziyetini cennet gibi gösteriyor. Bunu da Gazi'nin yaptığını söyleyip Mustafa Kemal ve İsmet'i ayyuka çıkarıyor. İktisat alimi geçinir ya, bu mevzuu tutuyor. Halbuki cahildir. Hem de zekası aşağı bir adamdır. Şimdi de Türkolog geçiniyor, bu mevzuu tutmuş. Milliyet'te gördüm: Peşte'ye gitmiş, Turan Cemiyeti'nde Mustafa Kemal'i "Ulu Gazi" diye türlü medihler eder bir konferans vermiş. İstanbul'a gelmiş. Böyle bir konferans verdim diye gazeteye kendi yazmış. Yine oradan Atilla'ya ait bir resim getirip Mustafa Kemal'e takdim etmiş. Sonra Rusya ve Finlandiya'ya seyahat yapmış. Gelmiş, yine Milliyet'te "Türkoloji tetkiki yaptım. Harkof kongresinde Gazi'yi medhettim" diyor. O Rusya'ya mutlaka ticaret için gitmiştir ya. Türk Yurdu gazetesi heyet-i idaresine girmiş. Orda türkoloji diye değersiz, saman gibi yavan makaleler yazıyor. Garibi şu ki, bu gazetede makale ile Hamdullah Suphi'yi medhediyor. Ona bile dalkavukluğa tenezzül ediyor. Aşağı şey. Bir gün Sosyete Aziyatik'den ruzname geldi. Baktım, Reşid Saffet'in aza kabulü için bir teklif var. Teklifi yapan Minorski adında bir Rus. Minorski'ye sordum: "Reşit'i nereden tanıyorsun?" Bana bir mektup yazdı. Benden azalık rica etti. Ben de bir arkadaşa rica ettim, teklif ediyorum" dedi. Bu cemiyete aza olmak son zamanda böyle rezil olmuştu. Kalkıp söyliyeyim dedim. Bana ayıp. Bir şey demedim. O da aza oldu. Bununla böbürlenecek, "Türkoloğum" diyecek. Bu cemiyetten iğreniyorum. Girdiğime pişmanım. Böyle nice saçmalar aza yapıldığı gibi cemiyet yahudilerin elinde. ve aynı zamanda katolik papazların aleti. Papa bile gizlice bu cemiyete para veriyor. Bu cemiyet Fransa Hariciye Nezareti'nin koloni meseleleri için ilmi ve siyasi bir aleti. Hele yılda 80 frank versin diye herkesi aza yapmaları pek çirkin.
Şimdi de Tasarruf Cemiyeti'ne aza olmuş. Fakat yeni İstanbul'dan gelen biri söyledi. Hiç kimse Reşid'i sevmiyormuş. Hakikaten çok antipatik bir adamdır. Yüzü de çirkin, mütereddi bir simadır. Kekemedir. Demek ki, ailesi mütereddidir. Nitekim kızı da saralı oldu. Esasen pek menfaatperest, huyu da çirkindir. Tabi kimse sevmez.
Şimdi de barut inhisarı rezaleti. Eksik değil ki... Hepsi rezalet. Bir fransız eski mebus yahudi Nesim Mazelyaha, "Barut işi karlı iştir. İmtiyazını al" demiş. Yarım milyon rüşvet vaad etmiş. O da Lütfü adında, karısı güyet güzel bir Bulgar kızı olan bir avukata, "Karını Gazi'ye yolla. Şu imtiyazı al. Yarım milyon var" demiş. Herif karısını yollamış, imtiyazı ve rüşveti almış. Bu paradan şuna buna da rüşvet vermişler. Mustafa Kemal etrafındakiler de ziftlenmişler. Hatta o vakit Maliye Vekili olan Pazarola Hasan da çöplenmiş. Para ve bir otomobil almış. Derken yahudi ile Lütfü arasında rüşvetin taksiminde kavga çıkmış. İş duyuldu. Gazetelere ve mahkemeye düştü. Al bir rezalet daha. Bunu muhtelif kimselerden işittiğim gibi Paris'teki Türkiyeli yahudilerden de aynen işittim. Onların bu işin iyisini bilmeleri lazım gelir. Bu eseri kopya ederken şunu ilave ediyorum. Fakat senelerden beri bu işin muhakemesi intaç edilmiyor. Çünkü yaran rezil olacak. Şu Mazalbah İttihatçıların gözbebeği idi. Yahudi vatan muhabbetinde namus da bizi bile geçmiş, tekdir ederdi. Al işte ne iş görürlermiş, neden İttihatçı imişler. Talat'ın ittihatçıların ne büyük günahları vardır."
S.1479 - 1480
Hiç yorum yok: