Olan biten

Evin uşağının sırrı...

Hani İsa'nın yahudiler tarafından öldürüldüğünü ikibin yıllık bir gecikmeyle de olsa haber aldıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edemeyen Laz vardı ya; benimkisi biraz o hesap. Milli takım kampında Volkan Demirel tarafından dövülmeye kalkışılması vesile oldu da öğrendim; Vedat Danacı, Habertürk Gazetesi'nde çalışıyormuş. Aslında, ta Cumhuriyet döneminden beri onun enstantanelerine aşinalığım vardır. Ama işte, bir doktor tavsiyesi dinler gibi gazete okumayı aniden bırakınca, kimin yolu hangi gazeteye düşmüş biraz karıştı. Yazımın bu paragrafını, iki küçük bilgi notuyla kapatıyorum. 1- Vedat Danacı, eski bir Cumhuriyet çalışanıdır ve 2- Onun, şu anda çalıştığı gazetede çektiği fotoğrafları beğendirmesi gereken kişi, Fatih Altaylı'dır.

Unutmayın, sorcam bunları.

Fatih Altaylı, bilindiği gibi Türk ordusuyla karşılıklı birbirini koruma kollama ilişkisi içindeki gazetecilerden. Bi keresinde orduya hakaret ederken yakaladığı insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin'e açıkça cinsel tacize yeltenmişti. Hadise şu: 2002 yılında, Radyo D'den yayınlanan programında Hürriyet Gazetesi'nin bir haberinden alıntı yapıyor. Sabah saatlerinde yayınlanan program zaten, gazete haberlerini aktarma ve üzerine ukalalık etme konseptinde. Gazetenin "Çirkin iftira" başlığını uygun gördüğü haberini aktarırken öğreniyoruz ki, Eren Keskin, "Türkiye'de askerler kadınlara cinsel taciz uyguluyor, sadece işkence olsun diye evli kadınlara bile bekaret testi yaptırıyor" minvalinde "iftiralarda" bulunasıymış.

Bu haber Altaylı'yı nasıııııl zıvanadan çıkarıyorsa artık, şanlı ordusunu vatan hainlerine karşı koruyup kollamak için ne yapacağını bilemez bir hale düşürüyor. Ağzı köpükleniyor, sinirden zangır zangır titremeye başlıyor. E, canlı yayın tabi, uzun uzun düşünüp askeri strateji geliştirmeye vakit yok. N'apsın baba, kısa yoldan çük hazretlerine başvuruyor ve dinleyicilerine ant veriyor: "Ben bu Eren Keskin'e ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam namerdim."



Günler günleri kovalıyor ve Altaylı, Eren Keskin'in açtığı hakaret davasının sonucundan, köşesine "Yazarımız senelik izninin bir kısmını kullandığından..." başlıklı makalesini bırakarak tatil için havaalanına geldiğinde haberdar oluyor. Meğer bağımsız Türk yargısı, Maldiv Adalarının turizmini telafisi mümkün olmayacak bir balta darbesiyle darbelemiş de kimsecikler duymamış. Kös kös geri dönüyor çaresiz bizim tosuncuk.

Fatih Altaylı hakkında bilinen bir başka husus da bu memlekette "temininde zorluk yaşanan personel" kategorisine girdiğinden mütevellit ve de pek tabii bir çağrışım neticesi, Ufuk Güldemir'in ölümününden sonra Habertürk'ü satın alan Ciner'in aklına gelen ilk isim olması olmakta bulunuyor.

Böylece lüzumlu tafsilatıyla birlikte bir başka bilgiyi daha not ettim ki, hiç belli olmaz sınavda buralardan da soru gelebilir.

Şimdi bir başka not için yeni bir paragrafa başlıyorum:

Fevzi İşbaşaran diye bir adam vardı, adı tanıdık geliyor mu? Ben biraz hatırlatayım. Bütün bu sonradan görme iktidarların kendine meclis grubu devşirirken yaptığı gibi ANAP ve AKP tarafından "kalk lan, memlekete hizmet etcez" denerek bir kaç kere sıcak yatağından kaldırılmış, meclise celbedilmiş gerdanı yağlı zevattandır kendisi. Bundan üç sene kadar önce, AKP Elazığ teşkilatına ana avrat düz gittiği için partiden şutlandıydı. İşte bu gelişigüzel degajmanın ardından yollara düşer, kapısını çalmadığı televizyon bırakmaz. "AKP pek kaka bi parti" demek için kanal kanal dolanır ve lakin böyyyük ifşaatlarına bir türlü muhatap bulamazken, yüzgeri çevrildiği yerlerden biri de bu en tepesindeki koltukta Altaylı'nın oturduğu Habertürk olur. Yüz geri edildiğini biz, Banu Güven'li döneminde iki dakikalığına konuşma fırsatı bulduğu NTV'den öğreniriz. Adam kendisini Habertürk'e çıkartmadı diye Altaylı'ya öyle bi kinlenmiş ki, kışkışlandığı partiye husumetini bile unutmuş. Hayal meyal hatırlayabildiğime göre, tam, "Bak Fatih Altaylı, elimde ne var" diyerek Akşam Gazetesi'nin eski tarihli bir nüshasını kameraya doğru sallıyordu ki, Banu Güven yayını kesti. İdiydi...

Benimle birlikte, sadece kameraları yelpazelendiren o gazete nüshasındaki yazıdan haberdar olanlar biliyor ki, o akşam ekranlardan, benzerine porno film oynatan sinemalarda rastlanabilecek şiddette burun sızlatıcı kokular yayınlanmadıysa bunu, Fevzi İşbaşaran'ı can havliyle yayından alan Banu Güven'e borçluyuz.


Benim bu yazı için ilave edeceğim başka bir not kalmadı. Legonun montajında zorluk çekenler şuralardan daha elverişli parçalar derleyebilir:

El sikkesiyle "İşbaşaran" vekil

Belge Alanlar! 
Blogger tarafından desteklenmektedir.