Olan biten

Yeni Ortam

TARAFSIZLIK ADINA...
Basın özgürlüğünün önemi baskı dönemlerinde çok daha iyi anlaşılıyor.
Diktatörlerin devlet koltuklarına bağdaş kurdukları günlerde özgürlükten yana
olan kalemler silah zoruyla birer birer kırılmak isteniyor: Direnen direniyor.
Direnmeyen de ya susuyor ya da kalemini diktatörden ve baskıdan yana kullanıyor.
Bunları bir bir yaşadık...
12 Mart faşizmi, gelir gelmez, yazar Çetin Altan ve ilhan Selçuk'u
tutuklayıverdi. Bir süre sonra Cumhuriyet ve Devrim gazeteleri ile Ortam dergisi
kapatıldı. Aynı günlerde Cumhuriyet gazetesinde bir "iç darbe" düzenlenerek
Nadir Nadi ve arkadaşları gazete yönetiminden uzaklaştırıldı. Doğan Avcı-oğlu,
ilhami Soysal, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Bahri Savcı da hemen gözaltına
alındı. O ünlü "Balyoz Harekâtı" gecesinde, ilhami Soysal, Mümtaz Soysal, Bahri
Savcı, Cahit Talaş, Halit Çelenk, Niyazi Ağırnaslı, Uluç Gürkan'la birlikte aynı
koğuşta buluştuk. 12 Mart faşizmine karşı çıkabilecek ne kadar hukukçu ve yazar
varsa hep birlikte gözaltına alınmıştı. Tarık Zafer Tunaya, ismet Sungurbey,
Uğur Alacakaptan da birer ikişer koğuşa getiriliyordu.
O günlerde Kemal Bisalman tarafından çıkarılan "Ortam" dergisinin öyküsü çok
ilginçti. Dergi yayın hayatına başladığında Başyazarı Mümtaz Soysal'dı. Soysal
bir süre sonra gözaltına alındı. Derginin yazarlarından ilhami Soysal da aynı günlerde tutuklandı.
Başyazarlık görevini bu kez Muammer Aksoy üzerine aldı. Aksoy da bir süre sonra,
sahte bir ihbar mektubuna dayanılarak tutuklandı. Derginin yazarlarından Ali
Sirmen de tutuklanınca, Sirmen'den boşalan yere ben yazmaya başladım. O günlerde
gözaltından yeni çıkmıştım. Dergi, sıkıyönetim mahkemelerindeki yargılamaları
yayımlıyor ve devrin yöneticilerini eleştiriyordu. Dergi bir kez daha kapatıldı.
Bu kez "Yeni Ortam" adıyla yayın hayatını sürdürmeye başladı. Fakat
sıkıyönetimden gelen baskılara göğüs germek olanaksızdı. Sonunda dergiyi basacak
matbaa bile bulamadı Bisalman! Devrin Sıkıyönetim Adli Müşaviri Albay Turgut
Akan "Yeni Ortam" ile uğraşmayı baş görevleri arasına almıştı. "Yeni Ortam" bu
koşullarda kendini kapatmak zorunda kaldı. Ben de bir süre sonra yeniden
tutuklandım.
Bütün yazar-çizer takımının gözaltına alındığı ve tutuklandığı günlerde Abdi
ipekçi'nin yönettiği Milliyet gazetesinde Metin Toker "Sağda ve Solda
Vuruşanlar" adlı yazı dizisiyle, 12 Mart yöneticilerine "ideolojik" ve siyasal"
dayanak sağlamaya çalışıyordu. Metin Toker'in eleştirdiği ve saldırdığı
yazarların çoğu cezaevindeydi o günlerde. Toker de bunu fırsat bilip
Milliyet'teki köşesinden, eli kolu bağlı insanlara tokat atmanın zevkini
çıkarıyordu. Sonra, aynı Metin Toker, Milliyet'te yayımladığı bu yazı dizisini,
silahların gölgesinde televizyon ekranından seslendirme olanağını da buldu.
12 Mart faşizminin hüküm sürdüğü günlerde, Milliyet gazetesi, Doçent Dr. Çetin
Özek'in "Pişmanlık Notlarını" da yayımlamaya başladı. "Direnen Faşizm" diye
kitap yazıp, üç aylık hapis hayatına direnemeyen ve bir zamanlar Marksizm ve
Leninizmin mangallarında kül bırakmayan Çetin Özek. "Ben yaptım, siz yapmayın"
diyerek komutanlar önünde diz çöktü. Bunun için de Milliyet gazetesini seçti
nedense.
Devam ediyoruz...
Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu, bazı kurmay albaylar ve Doğan Avcıoğlu,
ilhami Soysal, ilhan Selçuk, Ali Sirmen gibi yazarlarla birlikte tutuklandı.
Askeri savcı, Madanoğlu ve arkadaşlarını suçlayarak her birinin yıllarca hapsini
isteyen bir iddianame hazırladı. Abdi ipekçi'nin yönettiği Milliyet gazetesi, bu iddianameyi bir "foto-roman" kurgusu içinde günlerce yayımladı.
Aradan aylar geçti. Emekli General Madanoğlu'yla birlikte, Doğan Avcıoğlu,
ilhami Soysal, ilhan Selçuk, Ali Sirmen hep birlikte beraat ettiler. Mahkeme
beraat kararında,
-Sanıkların suç işlemediklerine tam bir vicdani kanaat getirilmiştir... dedi.
Gerekçeli karar da geçen haftalarda açıklandı.
Mahkemelerde bile, "iddia-savunma" eşitliğine uyulması u-sul hukukunun temel
kurallarındandır. Fakat Abdi ipekçi yönetimindeki Milliyet, iddianamelerdeki
gerçekdışı suçlamaları yayımlamayı gazetecilik saymakta, ancak aynı sanıklar
beraat edince bu beraat kararını görmezlikten gelmektedir! Eğer "tarafsız"
gazetecilik yapılıyorsa, buyurun, beraat kararını da aynı biçimde ve aynı özeni
göstererek yayımlayın.
Merak ediyorum; acaba Sayın Abdi ipekçi, Uluslararası Basın Enstitüsü
toplantılarına gittiğinde,
-Bizim basın ahlakımız budur. Arkadaşlarım cezaevindeyken onların aleyhindeki
her türlü yayını yapar, beraat ederlerse hiç sesimi çıkarmam. Basın özgürlüğü bu
demektir... demeyecektir herhalde.
Sıkıyönetimin zulüm çemberinden geçmiş Mümtaz Soysal'a Milliyet gazetesinde köşe
vermekle günahlarının unutulduğunu mu sanmaktadır?
(Uğur Mumcu / Yeni Ortam, 24 Ocak 1975)


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.